Korku son derece kötü bir üne sahiptir; eleştirmenler tarafından dışlanır, medya tarafından rezil edilir. Ne ki, oldukça popülerdir; içerik bakımından zengindir ve en az sinemanın kendisi denli eskidir. Bu kitapta, sinemanın bu en nefret edilen türünün bir değerlendirmesini sunacağız. Tarihini irdeleyecek ve korku filmini olageldiği bu çok yüzlü canavara dönüştüren önemli isimlere değineceğiz. Korku hikâyelerinin geçmişi yazılı ya da sözlü geleneklere değin sürülebilse de, film, doğası gereği görsel bir araçtır ve sanat ve tiyatro dünyasının daha sonraki örneklerinden biridir. İlk kaya resimleri, Bruegel ve Bosch tarafından betimlenen dehşet verici korkunç imgeler, on sekizinci yüzyılın sonlarının muhteşem tablolarındaki doğal dünya korkusu ya da Hogarth’ın çarpık gerçekliği; bunların tümü grotesk ya da korkuyu görselleştirme evriminde rol oynamıştır. Daha yakın geçmişte ise, psikanalizin ortaya çıkışı rüyayı ve kimi zaman kâbusu andıran imgeleriyle gerçeküstücülük akımının yükselişini ele geçirmiştir. HR Giger’in cinsel yaratık sadizmi ya da Francis Bacon’ın groteskleri de yine bu etkileyici sanatlardaki görsel ifadelere çıkış noktası önermiştir. Yine de, sinema kendinden menkul bir sanat dalı olarak kabul edilmekte güçlükler yaşamayı sürdürürken, kendisini dünya sinema mirasının inanılmaz derecede zengin bölümlerinden biri yapan alt tür ve tarzlarının miyasmasına karşın, korku filmleri de bu türün kendini kabul ettirmekte en çok zorlanan dalıdır. ‘Dünya günışığında çok farklıdır. Ancak gece fantezileriniz kontrolden çıkar.’ -Carnivale of Souls, 1962- ‘Sinema psikopat yaratmaz; sadece onları daha yaratıcı kılar.’ -Scream, 1996- ‘Sansür psikopatların yaptığı şeyi yapma eğilimindedir: gerçekliği yanılsamayla karıştırır.’ -David Cronenberg-