“Hayatın ve tabiatın aynası olan sanatın, toplumdaki ideoloji ve düşünce sistemlerini de -az veya çok- yansıtması kaçınılmazdır. Nitekim, diğer beşerî ve evrensel değerler gibi siyasi fikirler ve bunların eylem ve uygulama safhasını oluşturan iktidar mücadelesi de sanat eserlerine yansımıştır. Üstelik Edebiyat, hem olayları somut ve estetik hâle sokmakla Felsefe’nin kuruluğunu ve soyutluğunu giderdiği; hem de kötü de olsa ‘gerçek’i söylemek zorundaki Tarih’ten farklı olarak ‘ideal’i telkin edebildiği cihetle eğitimde büyüleyici bir etkiye sahiptir. Çünkü sanatçı, olayları çoğu kere kendisi kurguladığı için iyiyi daima ödüllendirip, kötüyü cezalandırabilir.
Kuvvetli bir sosyal şuura ve aydın sorumluluğuna sahip bulunan Tanzimat Nesli yazarları roman, piyes, hikâye gibi yeni edebî türlerin bütün imkânlarından faydalanarak vatan sevgisini, hak ve hürriyet aşkını, adaletin vazgeçilmezliğini, millet ve insaniyete hizmetin yüceliğini ve yücelticiliğini anlatmak için âdeta seferber olmuşlardır. Her nevi iktidar mücadelesinde kaosa ve isyana sebebiyet vermeden, mevcut düzeni kurallar içinde tanzim ve ıslah için çabalamışlardır. En ihtilalci eserlerde bile bu "tanzim ve ıslah" fikrinin temel oluşturduğunu görmek mümkündür.”