Bütün bir tasavvufu aşk kavramına indirgemek mümkün. Ancak bir koşula bağlı olarak ileri sürülen bir mümkünlüktür bu. Tasavvufi aşk, beşeri olana bir mecazi göndermedir.
Mutlak hakikati, koşulsuz kavramayı hedefleyen tasavvuf nesnesine aşkla yönelmeyi biricik yöntem olarak benimser. Araya hiçbir aracı koymaksızın hakikatin kalbe doğmasını arzular. Bu doğuş belli bir yönelişin sonucu olacaktır. O halde sufi, belli bir hayat tarzının sürdürücüsü olmalıdır. Sufi, kalbinde keşfetmeyi, sırrına ermeyi istediği hakikate karşılıksız bir aşkla bağlıdır. Bu haliyle de dünyaya sırt çevirecek, kendisini dünyevi hazlara bağlayacak, yönlendirecek tutkuları yok edecek irade güçlülüğü kazanmaya çalışacak bir hayat sürecektir. Benliği, nefsi öldürme girişimi diye adlandırılan bu yaşam biçimi sufiyi belli bir olgunluğa eriştirecek, dünyadan uzaklaştırdıkça hakikate yaklaştıracaktır.