Kültüre "el içinde kıvancımız" olarak bakarız. Ama kültürel hayatı, "dost içindeki kıvancımız" olarak bir türlü göremeyiz. Çünkü bunu yapabilmek için toptan şizoid dünyamız ile yüzleşmemiz gerekmektedir. Bu yüzleşme ideolojik ya da değersel düzeyde olması mevcut olumsuz durumu sadece ağırlaştırmaya yarar. Tam tersine; yüzleşme, isterseniz bunu kendi kendimizle hesaplaşma olarak alın, ilkesel düzeyde olmalıdır. Eğer bunu yapabilirsek, kültürü estetik bir lüks - olarak dolayısıyla korunması gereken ya da tasfiye edilmesi gereken- bir şey olarak bakmanın kendisinin nafile bir bakış olduğunu görürüz. Kültürü yeniden hayatla, rabıtalandırmaktır önemli olan. Yani, yeniden arka odalarla misafir odası arasındaki uyumluluğu gözden geçirmek gereklidir. Önemli olan Hannah Arendt'in ifadesiyle ona insanal etkinliklerin -praksis- odağından, kısacası insanlık durumu itibarıyla bakabilmektir.