Aşkın ne öğretmeni vardı, ne okulu, ne de ustası…
Her insanın yüreğinde çıraktı aşk…
Liseli iki öğrencinin, bahçede, koridorda, sınıfta kısacık bakışma anlarının arasında saklı bir tohumdu aşk. Bu anlarda filizlenir, bu anlarda büyürdü.
Eğer bilmiş büyükler dünyası karışmasa, gençler kendi deneyimleriyle yaşayıp öğrenecekler ve gökyüzünün maviliklerinden geçip güneşe uzanacaktı aşkları. Ama karıştılar…
Ve bir gün gençler “Aşk Öğretmen”le karşılaştılar. Çünkü o “Aşkın rengi nedir?” diye sorabilen biriydi. Aşkı bakışmalardan öğrenmiş bir kız öğrenci, Tavbanu: “Aşk mavidir Öğretmenim! Aşk mavidir.” diyebilme cesaretini gösterdiğinde bilmiş büyüklerin dünyası gücünü yitirmeye başladı…
Atalay Girgin, iki liseli sevgilinin ilişkisiyle başlayan romanında okulu, öğretmeni sorgular. Okulu kuşatan toplumsal koşullardaki iktidar çarkının öğretmenler üzerindeki etkisini, yarattığı güçlü karakterler üzerinden gösterir. Soru sormaktan geri durmayan öğrencileri, onlara sahip çıkan velileri ve duruşlarıyla iktidar çarkına çomak sokan öğretmenleri anlatır. Sıfatlarının, statülerinin, makamlarının ardına sığınan okuldaki iktidar temsilcilerini de…
Ve onların söz ve eylemleriyle öğrencilerin zihninde billurlaşır sorular:
“Sevmek günah mı?”
“Sevmek ahlaksızlık mı? Ya da namussuzluk mudur sevmek?”
Bir kez sorulmaya görsün, her soru yanıtını bulur… Her soru bir itiraza dönüşür…