Edebiyatsız bir düşünce kurudur, yoksuldur. Konuşmakta, hatta yazmakta güçlük yoktur. Güçlük, hissedebilmekte, hissettirebilmektedir. Güzelliği, acıyı, sevinci kuru bir bilgi olarak bilmek yeterli değildir; önemli olan, bu soyut kavramların içeride, gönülde duyulabilmesi, hissedilebilmesidir. Sanat, bir bakıma görmeyi bilmektir. Sanatçı, başkasının görüp de hissetmediğini, bilip de dile getiremediğini gören, gösteren, hisseden, hissettiren kişidir.
Edebiyat, insan ruhuna ilk elden seslenen bir sanat dalıdır. Edebiyat eğitiminin hedeflerinden birisi, öğrenciye sadece rasyonel bir düşünce sistemi kazandırmak değil, bunun yanı başında sezgisel bir yetenek edindirmektir. Bilgilendirme öğretimin değil, haber vermenin alanına girer ve öğrenme ediminin en pasif düzeyidir. Günümüz dünyasında neredeyse edinilemeyecek bilgi kalmamıştır. Eksiklik duyarlıktadır. Bu duyarlığın kazanılması/kazandırılması; sanat ve edebiyatın niteliğinin, başka bir deyişle yazınsal kuramların, çözümleme yöntemlerinin bilinmesiyle doğrudan ilişkilidir.