90’lı yıllarda birçok yazar İslamcıların siyasallaşma, kamusal alanı ve gündelik hayatı İslam ile düzenleme iddialarındaki totaliterleşme eğilimine ve çıkışsızlığa dikkat çekmişti. Bugünün cihadcı şiddeti bu çıkışsızlığın sonucu. İslamın siyasallaşması bugün hiçbir yerde insanlara demokrasiyi ve esenliği hatırlatmıyor, sadece bitimsiz bir şiddet sarmalını ve katliamları akla getiriyor.
Bu kitapta bir araya getirdiğimiz yazı ve söyleşiler cihadcılığın kökenlerini ve yayılma nedenlerini aydınlatma çabasının ürünü. Çok sayıda soru çıkıyor ortaya: IŞİD, askeri mücadeleyle engellenebilir mi? Cihadcı örgütlerin cazibesini nasıl anlamalı? Örgüt bu “cazibeyi” nasıl inşa ediyor, medyadan nasıl yararlanıyor? Ölmeye ve öldürmeye duyulan tutku nereden kaynaklanıyor? Cihada katılanların din ile ilişkisi ne? İslam dini siyasallaşmadan, ve şimdi cihadcılıktan nasıl zarar görüyor? Ve asıl soru: Cihadcılığın yayılışında ve katliamlarında devletlerin rolü ne? Örneğin Ortadoğu’da, Türkiye’de ya da Fransa’da, devlet etme mantığıyla cihatcılık nasıl paslaşıyor?
Bir filozoftan, Agamben’den alıntılayalım: “Umumi bir korku halinin ayakta tutulması, yurttaşların apolitikleştirilmesi, her tür hukuki kesinlikten vazgeçiş: İşte Güvenlik Devleti’nin kaçınılmaz üç özelliği. Zira bunun anlamı, içine gömülmekte olduğumuz Güvenlik Devleti’nin, vaat ettiğinin tam aksini yapmasıdır; bu devlet korkuyu ve terörü ayakta tutmaktadır, çünkü güvenlik, yükümlülüksüz olmak anlamına gelir. Güvenlik Devleti nihayetinde bir polis devletidir, zira adalet erkinin zayıflatılması yoluyla normalleştirilmiş bir olağanüstü halde gitgide daha fazla başına buyruk davranan polisin hesap sorulamazlık marjını genişletir ve genelleştirir.”