Nefret, ağacı saran mantar gibidir. Besler ama aynı zamanda içini çürütür.
NEFRET, AĞACI SARAN MANTAR GİBİDİR
BESLER, AMA AYNI ZAMANDA İÇİNİ ÇÜRÜTÜR
“Önceki adın neydi?” diye soruyorum.
Kuzgun donakalıyor. Sırtı bana dönük.
“Yani, Yabanıl’a gelmeden önceki?”
diye devam ediyorum. Kız bir an öylece duruyor.
Sonra bana dönüyor.
Feneri aşağıda tuttuğu için yüzü karanlıkta.
Gözleri ay ışığında parıldayan kapkara iki taş gibi,
yansımalardan ibaret. Alçak ama sert bir sesle,
“Buna hemen alışsan iyi olur,” diyor.
“Eskiden yaşadığın hayat, tanıdığın insanlar,
hatta eski sen... Hepsi toz oldu.” Başını iki yana sallıyor
ve daha kararlı bir tavırla, “Öncesi yok...” diyor.
“Yalnızca şimdi var. Ve bundan sonra olacaklar.”
”Bir zamanlar öyle bir kızdım: Sendeliyor, dibe batıyordum. Işık ve boşluğun içinde kaybolmuştum. Geçmişim tamamen silinmiş, çamaşır suyuyla temizlenip bembeyaz edilmişti. Ama insan herhangi bir şeye tutunarak gelecek kurabilir. Küçücük bir parçaya, bir ışık hüzmesine. Yavaşça, adım adım ilerleme arzusuna. İnsan harabelerden, içini ferahlatacak bir şehir inşa edebilir.“