(Öyküler)
“Hazırlık sınıfındayım. Siyah beyaz televizyondan “Netekim” amcayı izliyorum. İdamları, vatan, millet adına askerin yaptıklarını, darbe öncesi kan gölüne dönen ülkeyi anlatıyor. Sevecen geliyor cümleleri, bir masal kahramanı gibi bu adam bu yaşlarımda. Büyüklere masallarla büyüyorum bu yaşlarda. Tonton yüzlü amcanın “İcraatın İçinden”ini izlerken Adile Naşit’in anlattıkları zihnimde canlanıyor. Televizyon ekranında paşaları, tonton amcaları izlemekten bıkkınlık yaşayan babamla annem daha az açıyor televizyonu artık.”
Yakın çevresinin ve çağının tanığı yazar, kaybolduğu dünyanın karanlığında karabasanlarla boğuşurken yazı yoluyla savuruyor tortulaşmış anıları evrene. Bu yolla kendi yükünden kurtuluyor bir anlamda, ama geçmişin travmatik izlerine de götürüyor okuru. Bir türlü silinemeyen, her daim bellekte canlı kalan buruk izler bunlar. Kimi yerde özlemle kimi yerde korku ve nefretle, kimi yerde ürpertiyle hatırlanan.
“Suya Gazel”de Erinç Büyükaşık, akıp giden öykü ırmağına zamanın gölgesini de düşürerek, bir sis perdesinin ardından sesleniyor; orada sürüyor tanıklığının izlerini.
Naif, kırılgan, duyarlı bir sesi var Büyükaşık’ın öykülerinin. Yaşanmışlıkların birikiminden süzülüp gelen.