Aşk çemberinde sıkıştığında ruhumuz dört bir yandan, taşıp gittiğinde içimizin hüznü, her gün ayrılık hasretiyle, vefasızlıkla, nankörlükle yeniden dağlandığında yüreğimiz, kabarıp bir heyula gibi üzerimize üzerimize geldiğinde çağın sonu gelmez takıntıları; şiire bir sırdaş gibi, bir yoldaş gibi, bir arkadaş, candan bir dost gibi yaklaşmalı ve bizi inciten yanlarımızı mısrayla paylaşmalıdır.
Gece bizi kavradığında, şafağımızda yeni bir melâl dalgalandığında, bir şiir, bir mısra; nasıl kucaklar, nasıl sırdaş olur, nasıl yoldaş olur yarınlarımıza? Tarumar bir gönlü, sevdası giderek azalan yüreği nasıl onarır, nasıl çoğaltır, nasıl büyütür yeniden; çilenin, sıkıntının, ruh acısının ve bir engin bakışın, kendine has bir duruşun, nevi şahsına münhasır bir seslenişin eseri olan mısralar…
İşte bunun içindir şiir... Ve yine bunun içindir şiir uğruna çekilen, çekilmeye razı olunan acı, yüklenilen ıstırap... Ruhu ve bedeni cendere altına alma, sıkıntıya boyun eğme... Çoğu hayalde kurulan bir dünyadan bir şeyle çıkarma... Verilen kavgalar, sükûndan uzak bir yürek... Bunun içindir hep...
Bir sorun kendinize… Bir gülüşten ne çıkar? Sevda mı? Mutluluk mu? Hüzün mü? diye...