Dereye bir hüzün çökmüştü. Necmiye dokunsan ağlayacak gibiydi. Mahmut’u desen ondan beter. Üzgün bir sesle sordu: “Hacı buraya beni okula gönderin demek için mi gelmiş?” “Evet, ‘beni de okula gitmek istiyorum’ diyor.” Ağzı bir karış açık kaldı: “Okulu nereden biliyor ki?” “Gaspır Memiş’in oğlu Salih söylemiş. Beraber davar güdüyorlar ya.” “Ne demiş?” “Ne diyecek, ‘babam beni okula gönderiyor, seni göndermiyorlar mı’ demiş.” Necmiye kızıverdi: “Hay deli oğlan, konuşacak başka bir şey bulamamış mı?” Mahmut’un sözü boğazında düğümlendi: “Çocuk işte.” Necmiye’nin canı sıkıldı. Başka bir şey demeden pınarın başına döndü; helkeleri doldurup ‘Allah ufaklıklar uyanmasaydı,’ diye içinde bir kaygıyla evin yolunu tuttu. Elinde helkelerle hiç mola vermeden yokuşu tırmandı ve kolları koparak soluk soluğa eve geldi ama canı çıktı.