Anlam arayışı kuşkusuz hayatımızın en temel arayışlarından biri. Bu arayışı kendine başlıca hedef olarak seçmiş bir bilim dalının oluşturulacağı, yirminci yüzyılın başında, modern dilbilimin kurucusu İsviçreli bilgin Ferdinand de Saussure tarafından müjdeleniyor. Aslında dil ve edebiyat alanından çok daha önceleri tıp ve askerlik alanında ortaya çıkmış olan göstergebilim giderek kapsama alanını genişletti ve bugün anlam taşıyan her türlü dizgeyi inceliyor. Yalnızca dil ve edebiyat metinlerini değil, bir metin olarak okuyabileceğimiz her olguyu, her nesneyi ele alıyor: örneğin bir hastalığın belirtilerini, bir savaşın taktiklerini, bir cinayetin ipuçlarını, bir kenti, bir mekânı, bir filmi, bir tiyatro oyununu, bir müzik parçasını, bir tabloyu, bir dansı, bir heykeli yorumluyor; tutkuları, reklamları, seçim propagandalarını, toplumsal ve kültürel pratikleri çözümlüyor. Kısacası bize hayatı ve içinde yaşadığımız dünyayı anlamlandırmayı öğretiyor, adeta şu 'yanlış anla(şıl)malar üzerinden işleyen dünyayı' rayına sokmamıza yardımcı olmak istercesine. Gerçekten de göstergebilim, göstergelere nasıl yaklaşacağımız, onları nasıl kavrayacağımız ve nasıl anlamlandıracağımız konusunda gönüllü bir rehberlik işlevi üstleniyor. Bu yol göstericilik, küreselleşen dünyamızda, çevirmenlik gibi, gittikçe artan önemiyle öne çıkan bir meslek için, çok daha özel bir anlam taşıyor. (Prof. Dr. Sündüz Öztürk Kasar'ın Önsözünden)