“Belirsizliğin kasveti, gecenin yorgunluğu, yıllar öncesinin coşkulu duygularının ağırlığı,
Mesude’nin dokunuşu...
Doluyor içi Fazıl Bey’in, imsak geçti, dakika dakika saydı geceyi, ezan okunacak birazdan.
Derin nefes alıyor, atmak istiyor içinden, küçük bir çocuk gibi dudağı kıvrılıyor, dişlerini
sıkıyor karanlıkta kendine hâkim olmaya çalışırken.
Kararı defalarca değiştiği gibi yine değişiyor, birine anlatacak, anlatmak zorunda, kim olursa, söyleyecek:
‘Benim bir oğlum var... Varmış... Yani galiba...’ ”