Nahiv, Arap coğrafyasında doğmuş ve gelişmiş içerik “content” ve içerim “implication” yönüyle bugünkü gramere karşılık gelen dil ile ilgili “Ulûm-i Müntefa-Biha”bir ilimdir. İslamiyet’in ilk dönemlerinde Arapların, Arap olmayan toplumlarla karışmaları sonucu selaseti bozulan dillerini düzeltme ve Kur’an’-ı Kerim’in yanlış okunma ve anlamlandırılmasını önleme çalışmalarıyla başlamış; dillerin, coğrafyaların ve zamanın değişmelerine bağlı olarak kazandığı farklı anlamları ve içerikleri ile müstakil bir ilim halini almıştır. İslam medeniyeti çağlarında Kur’an dilinin ve İslam kültürünün hâkim tesiri ve “Kod Kopyalama”nın etkisiyle İslam toplumlarına yayılmış ve müştemil bir ilim haline gelmiştir. Bu etkileşime bağlı olarak Osmanlıda nahiv, “Türkçe açısından” özgün bir disiplin olarak geliş(e)memiş ve Osmanlı nahvi varlığını Arap gramerinin etkisinde ve hakimiyetinde kalarak sürdürmüştür. Tanzimat’ta ise Arap nahvi, giderek Fransız cümle anlayışına yaklaşan Türk nahvi (cümlesi ve söz dizimi) üzerindeki etkisini, Fransız grameri ile birlikte devam ettirmiştir. Kitap, Osmanlının yekpare Arapça ve Tanzimat’ın nispeten Türkçe olan nahiv anlayış ve yaklaşımına, nahvin ışığında perspektifi bakıyor ve etiyolojisi ile ilgili bazı enstantaneler sunuyor.