Gök kubbemizin hayatımızdaki yansıması olan kubbeli yapılar, Orta Asya steplerinde çadır mantığı ile başlamış, sonraları gelişme gösterip daha sağlam malzemelerle yapılarak yaşam alanlarında kullanılmıştır. Toplumumuzun İslâm dinini kabulü ile gündeme gelen toplanma yeri karşılığı ile vücuda gelen camilerimizde kubbe, yapının belirleyici ana unsurunu oluşturarak günümüze kadar gelmiştir. İslamı yaşayan hemen hemen her coğrafyada inşa edilen camilerde kubbeli yapılmıştır. Fakat bence kubbeli yapıların dünya üzerinde bir başkenti varsa o da ancak İstanbul’dur. Yüzyıllar içerisinde her türlüsü inşa edilen kubbeli yapıların en güzelleri bir şehir müzesi edasına sahip olan İstanbul’da yer alır.
Edebiyatçıların satırlarında, şairlerin dizelerinde, ressamların, nakkaşların, müzehhip ve müzehhibelerin fırçalarında ifade edilmeye çalışılan kubbe ve onun yansımaları en iyi şekilde İstanbul adını verdiğimiz bu derin derya içinde kendine yer bulmuştur. Yıllarca kubbelerle iç içe yaşayan biri olarak İstanbul’un kubbelerini anlatmaya çalıştığımız bu yayında, koskoca bir kâseden bir kaşık bulacaksınız. Gezmekle bitmeyen, her bakıldığında ayrı detaylar ve görsel bir ziyafet unsuru olan kubbelerimizle sizleri tanıştırmak, sevgili İstanbul’umuza birde bu gözle bakmaya başlamanıza vesile olmak bu kitabı hazırlamaktaki amacımızdır.