Masalını Arayan Kahraman
Her şeyin bir öncesi vardı, yaradılışın, sözün, yeryüzü oyunlarmızın, verdiğimiz sevginin, kazanılan acıların, katliamlarımızın, yarım kalmış bir bakışın, uzun yüzlü aynaların her şeyin bir öncesi. Belki de varolmamızın bir nedeni de, varlığıyla kendi cevabını zaten yaratmış olmasında gizliydi; biz ısrarla, bir başkasına taşıtmaya zorluyoruz kendimizi. Aslında, giz diye bildiğimiz her şey nedenini en açık şekilde vuruyordu içimize. Vurduğu yerde bir kapı aralıyor ve o kapının aralığına biriken bakışların arasında kendi gözlerimize yer arıyorduk. Gözden kaçırdığımız ve kendimizi unuttuğumuz yeri işte burasıydı hayatın yani ki herkes bir başkasının elleriyle o kapıyı açmaya çalışıyordu ki bu, yarım kalan yanımızdı hepimizin. Şimdi, sorulacak soru şuydu; hangimiz açmaya cesaret edecektik o kapıyı, kendi ellerimizle ama? Böyle giyinmiş bir halde çıplaklığımızdan korkarak mı? Ellerimizi, yüreklerimizi ve gözlerimizi tanımadan mı geçecektik o karanlık bahçeden ruhumuzun asfaltına? Başımızı kaldırıp baktığımızda, bir daha hiç inmeyecek mi rollerini paylaştığımız bu filmin son perdesi içimizden ayak uçlarımıza? Bir oyun yeriydi bu dünya! İşte böylesine inançsız, işte böylesine çalınmış bakışlarla oynuyoruz rolümüzü. Asolan bir başka yerdeydi! Ufak. Ufacık bir şakaydı her şey. İnanmadan gülüyorduk. Ruhlarımızın gözlerimize vuran yeri bozuk bir saatin düzeniyle işliyordu.