Araştırmacı yazar M. Şinasi Acar, yıllar süren araştırma ve incelemelerinin ürünü olan Osmanlı’dan Bugüne Gözümüzden Kaçanlar’ın, yepyeni araştırma ve inceleme bulgularıyla hazırlanmış geliştirilmiş 2. baskısında, gözümüzden kaçmış (belki de göz ardı edilmiş), kamuoyunca yanlış, eksik ya da az bilinen kimi konuları okuyucularla paylaşıyor. Kuşkusuz, karanlıkta kalmış tüm tarihsel gerçeklikleri aydınlatmak gibi bir amaç taşımayan kitap, yapılacak yeni çalışmalara esin kaynağı olarak, geçmiş değerlerimizin gelecek kuşaklara aktarılmasının önünü açmayı hedefliyor.
Kitapta yer alan en dikkat çekici araştırma sonuçlarından biri, 1773 ve 1883 tarihli iki ayrı rozeti olan İstanbul Teknik Üniversitesi’nin gerçek kuruluş yılı!. Yurtiçinden ve yurtdışından arşiv belgelerine ve kaynaklara ulaşarak İTÜ’nün gerçek kuruluş yılına ilişkin yepyeni bir sav ileri süren Acar’ın bu konudaki görüşü şöyle:
"İkinci baskıya eklenen “Hendese-i Mülkiye Mektebi” bölümünde –benim de mezunu olmakla gurur duyduğum– ülkemizin güzide eğitim kurumu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kuruluş tarihine ilişkin gözden kaçmış kimi önemli ayrıntıları ilgiyle okuyacağınıza eminim. Bu vesileyle, hâlen M.S.B. Askeralma Bölge Başkanlığı olarak kullanılan, eskinin Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn binasının, bu kimliğinin farkına varılarak, Türk Teknik Eğitim Tarihi Müzesi veya İTÜ Müzesi olarak kullanıma açılmasını diliyorum."
İTÜ’nün gerçek kuruluş yılının yanı sıra aşağıda örnekleri verilen kimi soruların yanıtlarını da bu kitapta bulabileceksiniz:
Matbaanın Osmanlı’ya Sultan III. Ahmed döneminde, 1729’da, Avrupa’dan 273 yıl sonra geldiğinin söylenmesine karşın, aslında İstanbul’da ilk kitabın 1493’te –Gutenberg’den yalnızca 37 yıl sonra– basıldığını;
Sinan’ın, bir mimarlık başyapıtı olduğu ölçüde bir mühendislik harikası olan Süleymaniye Camisi’nin hava filtrasyonu ve akustiği için bulduğu özgün mühendislik çözümlerini;
16. yüzyılın en güzel çinilerini barındıran Arakiyeci İbrahim Ağa Camisi’nin nerede olduğunu ve ilginç yapım öyküsünü;
20. yüzyılın en büyük hattatlarından Halim Efendi’nin Harf Devrimi’nin hemen sonrasında Latin alfabesine çok hızlı bir geçiş yaparak bu yolda da birbirinden güzel eserler ürettiğini;
Farkında olmadığımız “sadaka taşları” ile her biri geçmişin kent mobilyaları olarak değerlendirilebilecek “hizmet taşları”nın, Osmanlı kent ve sosyal yaşamında ne denli önemli bir yer tuttuğunu;
Ünlü mizah yazarı Aziz Nesin’in Güzel Sanatlar Akademisi’nde Kâmil Akdik, İsmail Hakkı Altunbezer, Necmeddin Okyay ve Süheyl Ünver gibi dönemin en ünlü hocalarından iki yıl boyunca hat, tezhip ve minyatür dersleri aldığını ve hem Arap hem de Latin harfleriyle bir hattat kadar güzel yazdığını biliyor muydunuz?