Fowles ve Anar’ın ortak özelliklerinden birisi çok farklı kesimden insanın romanlara dahil etmeleridir. Bu içermeci üslup, sadece anlatım düzeyinde değil, olayların akışını etkileme, kişilerin dünyasını kurma ya da yıkma, birer norm karakter gibi kişilerin kendi iç görülerini sağlama ve geliştirmeyi de kapsar. Romandaki her kişi kendi doğrularına göre yorum[1]lar yapar, davranır, diğerlerine karşı çıkar, onlardan etkilenir ya da onları etkiler. Okur ise çok farklı seslerin aynı anda söylediği şarkının farklı tizliklerini duyar. Birbiriyle örtüştükleri ya da birbirinden ayrıldığı ayrıntıları görebilir. Okurla roman kişileri arasındaki görüş ayrılıkları sesler senfoni[1]sinin insanı nereden nereye taşıdığını ve kadın, cinsellik, ahlak, din ve normlar konularında yaşadığı evrimin şarkılarını çalar. Okur, Anar’ın romanlarında, İstanbul’un meyhanelerinde, denizlerinde, pazarlarında, saray çevresinde yaşayan ya da zaman geçiren eşcinsellerden, katillerden, tüccarlardan, müzisyenlerden ya da denizcilerden gelen sesi duyabilir. Fowles’un romanlarında ise okur, ortaçağ romanslarında kendini bir şövalye ya da prenses olarak görür, tanrıcılık oyununda zalim bir senaristin kendisine anla