Anarşizm, “efendisiz” ve “otoritesiz” bir yaşamı savunmaktadır. Bu yüzden bütün otorite biçimlerini ve özellikle de devletin varlığını reddetmektedir. Ancak devletin yerine getirdiği birçok işlemi kimin yapacağı ve sorumluluğu kimin yükleneceği sorusu gündeme gelmektedir. Bu soruya anarşist düşüncenin verdiği cevap “gönüllü toplum”dur.
Gönüllü toplum siyasal bir hiyerarşiye yer vermemektedir. Haliyle anarşizmin ileri sürdüğü gönüllü toplumun devletten daha baskıcı, despot ve zorba olmayacağının bir garantisi yoktur. Nitekim anarşizmin bir fraksiyonu olan toplumcu anarşizm, özgürlüğün en temel göstergelerinden biri olan özel mülkiyeti kabul etmeyerek kolektif yaşam pratiğine yaklaşmaktadır. Kolektif bir yaşam pratiği ise özgürlüğün tüm boyutlarıyla reddini gerekli görmektedir.
Anarşizm, bireyin özgürlüğünü devletin yokluğuna bağlayarak açıklama teşebbüsünde bulunmaktadır. Bu sebeple kendini kısır bir çerçeveye hapsederek katı tutumunu muhafaza etmekte ve yenilik boyutundan uzaklaşmaktadır. Dolayısıyla anarşizmin sosyolojik bir kabul görmesi için bu katı halinden sıyrılarak esnek yorumlara kapı aralaması gerekir. Ancak böylesi bir yorumla güncelin konusu olmaya hak kazanabilir. Aksi takdirde geçmişte ortaya çıkmış fakat günümüzde etkisini yitirmiş bir fikir olmaktan öteye geçemeyecektir.