“Neden bahsettiğini çok iyi bilen bir adamın elinden, fevkalade bir üslupla çıkmış bir kitap arıyorsanız, Samarra’da Randevu’yu okuyun.”
—Ernest Hemingway
1930 yılının Noel’inde Gibbsville’in kaymak tabakası dans partilerinin heyecanıyla çalkalanmaktadır. Bu sosyetik etkinliklerin merkezinde ise Julian ve Caroline English çifti vardır. Ancak bir kadehin dibinde peyda olan tek bir pervasızlık, Julian’ın bu seçkin toplulukla tüm nezaket bağlarını koparır ve yok oluşa doğru frenlenemeyen düşüşünü başlatır.
Gibbsville cemiyet hayatının vazgeçilmezlerinden olan Julian, hayatın cömert yüzünden başka bir şey görmemiştir. Üç güne sığan çöküşü ise aslında müsrifliğin, aşırı alkol tüketiminin ve birkaç patavatsızlığın sonucudur; acı sonunu çarpıcı kılan da bu olaylar silsilesinin böyle önemsiz ve engellenebilir olmasıdır.
“Bir de insanlar vardı. Korkunç insanlar; onları korkunç kılacak bir şey yapmamışlardı, oluşları korkunçtu sadece.”
O’Hara keskin toplumsal zekâsı ve gerçekçiliğinin tartışmasız göstergesi olan bu modern klasikte akıcı ve tamamen dünyevi bir kara mizah anlatısı yakalıyor; şiirselliğe kapılmadan, üstelik Hemingway ya da Fitzgerald’da pek rastlanmayan bir açıklıkla anlattığı badirelerin herhangi birimizin başına gelmeyeceği konusunda da bize telkinde bulunmaktan âdeta kaçınıyor.