Hasta büyüdüm. Hemen açıklayayım. Gerçek aşk öykülerinde bir kurban olması ya da gerçek aşkı yaşayabilmek için müthiş bir fedakârlık yapılması gerektiğini düşünerek büyüdüm. En sevdiğim kitaplar son sayfayı çevirdikten, aşk şarkıları notaları silindikten ya da bana hitap eden filmler jenerikleri akmaya başladıktan çok sonra bile beni hüzünlü bir hâlde bıraktılar. Bu yüzden buna inandım çünkü kendimi buna inanmaya zorladım ve böylece hastalığıma neden olan romantik kalplerin en mazoşistine sahip oldum. Bu hikâyeyi, kendi çarpık masalımı yaşadığım sıralarda bilmiyordum çünkü genç ve saftım. Şeytana uyarak her vuruşla, darbeyle, saldırı hamlesiyle daha da susayan, nabız gibi atan o vahşi yaratığı besledim. Gerçeklikle kurgu arasındaki fark şudur: Kendi aşk hikâyenizi yeniden yaşayamazsınız çünkü siz bunu yaşadığınızı fark edene dek hikâye sona erer. En azından benim için öyle oldu. Ve ne yazık ki bu hikâyenin sonunda herkes cezalandırıldı.