Bizden her birimiz, kendini böyle tehlikeli bir noktada hayal etsin. Kendini dünyaya döndürülmek için bekleyen, bunun için yalvarır bir halde düşünsün. Bir an için bile olsa yaptığı yanlışlıkları düzeltmek için geri döndürülmek istese… Bu esnada bütün hesaplarını tekrar gözden geçirse… Ama bu isteği kabul edilmese ve ruhu alınsa… Gasilhaneye götürülse sonra da yıkanıp kefenlense, daha sonra da akrabaları ve dostları onu namazının kılınması için mescide götürseler… Namazı kılındıktan sonra, mezarlığa götürülse ve daracık bir çukurun içine konsa… Sonra da her gün kendisine; Ben solucanların eviyim, ben yalnızlık eviyim, ben ıssız bir evim diye bağıran o çukurun üstünü toprakla kapatıp sonra bırakıp gidecek olsalar…
Bu senin için hazırladıklarım, sen benim için ne hazırladın? dediğinde toprak…
O kişi de sanki lisanı hal ile şöyle diyor olacak: Bu ıssız yer, evim olacak? Kıyamet kopana kadar burada kalacağım? Bu süre boyunca, burada nasıl yaşayacağım? Bu süre boyunca, buna nasıl dayanacağım?
O anda, dünyada duydukları aklına gelecektir. Kabir ancak salih amellerle imar edilebilecektir. Bu salih amellerden hazırladığı kadarı ile kabri güzel olacaktır.
“Kim salih amel işlerse onlar kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.” (Rum, 44)