Borges, “futbol, İngilizlerin icat ettiği en berbat şeydir,” der. Bunu bir de Mustafa Aplay’a sormak gerekir. Onun öykülerinde futbol asla, sadece futbol değildir. Çünkü hayat, kimi zaman topun çizgiyi geçip geçmediğini bilmek için bile yaşamaya değerdir. Manchester United -ya da Kırmızı Şeytanlar mı demeliyiz- Fenerbahçe ile karşılaşır. Büyük Arjantin, efsane goller atar. Roa kurtarır penaltıyı ve çok asi, çok tuhaftır Maradona. Hikâyeler, soluksuz bir mücadeleye benzer. Kahramanlarının içinde çığıran, feci gürültü fazlasıyla tanıdıktır. Kalbi titreyen Keremler, büyük bir yangının müsebbibi Nergisler, sayıların içinde kaybolmuş İbrahimler… Kaybederler: Fazla aşktan, fazla inanmaktan, insan olmaktan.
Evrenin büyük matematiğine göre harflerin kovuğunda ve sayıların kaygan derisinde bir not yazılıdır: Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım’ı okumanıza bu dünyanın saatine göre yedi saat otuz dört dakika var. Mustafa Aplay’ı tanımanıza da harfler evreni takvimine göre saniyeler. Zaman önemli değildir çünkü kapı, iki taraftan da aynı yere açılır. Neden Bıçkın Bir Delikanlı Olamadım, bir kırmızı kartın arkasında yazan en esaslı sorulardan biridir.