Kimlik ve Tanınma
Hegel’in Fichte’den devralarak geliştirdiği özne tanımında, özneleşme sürecinin en temel öğesi ‘öteki’ ile karşı karşıya gelme sürecinde ortaya çıkan çatışmadır. Hegel’in ‘tanınma mücadelesi’ biçiminde kavramsallaştırdığı bu özneleşme tanımı filozofun erken dönem yapıtlarından itibaren modern toplumun kalbindeki çelişkilere dair çözüm arayışlarının da merkezinde yer almakta. Hegel’in Tinin Fenomenolojisi’nde öz bilinçli özneler olarak, öteki ile kurduğumuz çatışmalı ilişkide nasıl özne olduğumuzu anlattığı satırlar, ‘tanınma kuramı’ çerçevesinde en çok referans gösterilen metinlerdir. 1990’lı yıllarla birlikte Hegel’in tanınma yaklaşımı, güncel politik ve kamusal tartışmaların ışığında yeniden güncel bir boyut kazandı. Charles Taylor’un Tanınma Politikası makalesi çevresinde başlayan tartışmalar; kimlik politikaları, çok kültürlülük, feminizm, farklılık politikası ve adil dağıtım gibi bir dizi güncel tartışma alanına tanınma kuramı çerçevesinde yeni cevaplar geliştirilmesine neden oldu. Bu bağlamda ‘tanınma’ hem psikolojik ve kişisel hem de toplumsal ve karşılıklı iki düzeyde ele alındı. ‘Tanınma kuramı’, kimlik politikaları ve dezavantajlı grupların hak talepleri açısından alternatif bir yorum olanağı sunduğu kadar, adil dağıtım gibi ekonomi temelli bir talepte ya da bireyselleşme gibi psikoloji temelli bir talepte de güncelliğini korumayı sürdürdü. felsefelogos bu sayısını ‘tanınma ve kimlik’ konusuna ayırırken ‘tanınma kuramı’nın hem kökensel boyutlarını hem de kuramın güncel politik-akademik dünyadaki kimlik tartışmalarına getirdiği yorumları okurlarına aktarmayı amaçlamıştır. Derginin bu sayısının editörlüğünü Aras Ergüneş yaptı, kendisine emekleri için teşekkür ediyorum… S. Ö.