Edinmiş olduğunuz “Ceza Hukukunda Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi ve Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri” adlı bu çalışma, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ nde 22/05/2019 tarihinde Prof. Dr. Timur Demirbaş, Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Doç. Dr. Koray Doğan, Dr. Öğr. Üy. Serdar Nart ve Dr. Öğr. Üy. Sesim Soyer Güleç’ ten oluşan jüri tarafından oybirliğiyle başarılı bulunan, “Ceza Hukukunda Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi” adlı doktora tezinin güncellenmiş ve geliştirilmiş halini oluşturmaktadır. Çalışmanın monografik bir eser olarak ortaya çıkabilmesi için doktora tezinde yer alan mevzuat ve yargı kararları yeniden taranarak güncellenmiş, literatürde yeni ortaya sürülen görüşler çalışmaya işlenerek, tartışma zenginliğine yer verilmeye çaba sarf edilmiştir. Çalışmada mümkün olduğu sürece öğretideki görüşlerin yanında ilgili yargı kararlarına da yer verilmeye çalışılarak hem teori açısından hem de hukuk uygulamacıları açısından yararlı bir yayın hazırlanmaya çalışılmıştır. Çalışmada alıntı kaynağı belirtilmeyen tüm kararlar, UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) sisteminden veya Yargıtay emsal karar arama yoluyla Yargıtay internet sitesinden alınmıştır.
“Ceza Hukukunda Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi ve Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri” konusu, ceza hukukunun odak noktasını teşkil eden kusur, kusur yeteneği, ceza sorumluluğu, yüksek güvenlikli sağlık kurumuna kapatılma gibi konularla iç içe olma özelliğiyle ön plana çıkmaktadır. Konunun, ceza hukukunda tartışmaların merkez noktası haline gelmiş bu kavramların yanı sıra, ait olduğu tıp biliminde dahi halen tartışılmakta olan “akıl hastalığı” kavramı ile yakından ilgili olması, belirtilen hususların hem tıbbi (adli psikiyatri) hem de hukuki (normatif) açıdan incelenmesini zorunlu kılmıştır. TCK m. 32’ de kusur yeteneğini etkileyen bir hal olarak düzenlenen “akıl hastalığı” durumu, failin işlemiş olduğu haksızlık teşkil eden eylem nedeniyle hukuken “kınanmaması” ya da azalmış şekilde “kınanması” sonucuna neden olmaktadır. Bu kapsamda faile, akıl hastalığının etkisi altında işlemiş olduğu haksızlık teşkil eden eylem nedeniyle ya ceza verilmemekte, ya da indirimli ceza verilmektedir. Ceza sorumluluğunun bulunmadığı ya da indirimli ceza sorumluluğunun bulunduğu bu gibi hallere nasıl hükmedileceği ya da yasal düzenlemelerde bu hallerin nasıl kurgulanması gerektiği hususları bu nedenle büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle çalışmanın ilk bölümünde ceza hukukunda bir kişinin neden ve hangi özellikleri nedeniyle “kınandığı”, bir başka deyişle “kusurlu addedildiği” konusu üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda ilk bölümde ceza hukukunda “kusur”, “kusur yeteneği” kavramlarına ve bu kavramların “akıl hastalığı” kavramı ile olan ilişkisine ve ayrıca “akıl hastalığının kusur yeteneğine etkisi konusunun anayasal temelleri” ne yer verilmiştir.
Failin akıl hastalığı etkisi ile işlemiş olduğu haksızlık teşkil eden eylem nedeniyle ceza sorumluluğunun bulunmadığına ya da azalmış ceza sorumluluğuna hâkim ile adli psikiyatri bilirkişinin işbirliği sonucunda karar verilebilecektir. Bu konuda isabetli bir karar verilebilmesi için hukuki (normatif) ve tıbbi (adli psikiyatri) bakış açılarının bağdaştırılması ve bu alanlar arasında ortak bir dil oluşturulması zorunludur. Konunun disiplinlerarası olma özelliği her bir alanda kullanılan kavramların açıklanmasını zorunlu hale getirmektedir. Bu nedenle çalışmanın ikinci bölümünde TCK m. 32’ de kullanılan “akıl hastalığı” kavramının ne anlama geldiği, bu kavramın kapsamına hangi durumların girdiği ve bu kavramın benzer kavramlardan farkı gibi hususlar üzerinde durulmuştur. Bu bölümde ayrıca “akıl hastalığı kavramının kusur yeteneğinin tarihsel sürecinde nasıl yer aldığı” ve konunun ceza hukukunda benzer kurumlarla ilişkisine yer verilmiştir.
Üçüncü bölümde, kusur yeteneğini etkileyen hal olarak akıl hastalığı konusundaki yasal sistemler, kusur yeteneği değerlendirmesinin bileşenleri ve nihayet kusur yeteneğini etkileyen hal olarak akıl hastalığı ve akıl hastalığı nedeniyle azalmış kusur yeteneği konuları üzerinde durulmuştur. Çalışmanın bu bölümünde failin kusur yeteneği hakkında verilecek karar açısından hâkim ile adli psikiyatri bilirkişisi arasında nasıl yetki ve görev dağılımı yapılması gerektiğine ayrı başlıklar halinde yer verilmiştir.
Nihayet dördüncü ve son bölümde, failin akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneğinin etkilenmiş olduğuna karar verilmiş olması halinde, bu kişiler hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine ne şekilde ve hangi kapsamda başvurulacağı ele alınmıştır.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında katkısı olanlara teşekkürlerimi sunmayı bir borç olarak görmekteyim. Öncelikle çalışmanın ortaya çıkmasında büyük katkısı olan, tarafıma sağladığı doktora araştırma bursu nedeniyle Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu-TÜBİTAK’ a çok teşekkür ederim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergileriyle oluşmuş, ülkemizin kısıtlı kaynaklarını bilim alanında çalışmalar yapmak isteyen akademisyenlere burs olarak kullanan ve bilimsel çalışmaları destekleyen TÜBİTAK’ ın, söz konusu bu çalışmanın ortaya çıkması açısından rolü büyüktür. Çalışmanın ortaya çıkabilmesi için TÜBİTAK doktora sırası araştırma bursu kapsamında (1) yıl süre ile Almanya Georg-August Üniversitesi Suç Bilimleri
Enstitüsü, Tıp Ceza Hukuku ve Biyohukuk bölümünde misafir bilim insanı olarak araştırmalarda bulunulmuştur. Bu araştırma çerçevesinde, inceleme yapılan konu hakkında başta Almanya olmak üzere değişik hukuk sistemleri açısından araştırma yapabilme olanağına sahip olunmuştur.