“Kirpi demişti değil mi Yiğit? Bu saatten sonra dikenlerini esirgemeyecekti. Bir böğürtlen gibi olacak, onun tatlı yanını görmek isteyenler önce dikenlerine katlanacaktı. Parmakları kanayacaktı, canları yanacaktı. Kolay olmak, kolay ölmekti. Kolayca ölmeyecekti! Kendine söz verdi bu kez.”
Yalnızca nefes aldığımız kadar mı hayattayız? Hayatımızı oluşturan bir parça da hiç var olmadığımız zaman dilimi değil midir? Ailemize, atalarımıza görünmez iplerle bağlıyız aslında hepimiz. Ve bu iplerle ilmek ilmek örülüyor kaderimiz...
Yiğit ve Melek’in yolu onlar daha doğmadan kesişmişti. Bir parça böğürtlen kökü önce Yiğit’i, sonra onun aşkını dünyaya getirmişti. Melek’i ona kavuşturan şey ise elim bir yangın olmuştu. Onlar her şeyden bihaber büyürken vuslat vakti gelip çatmıştı. Artık hikâyelerinin geri kalanını kendileri yazacaklardı…