Ditfurth, dizinin bu son kitabında 20. yy’ın sonundaki evrene ilişkin standart bilgi ve verilerle, her türlü metafizikten uzak, kendi içinde bütünlüklü, kapalı, algılarımızın ve düşünme alışkanlıklarımızın sınırlarını genişleten bir yapıt oluşturuyor. Birçok dile çevrilerek yüz binlerce okurla buluşan metin, evrene ilişkin çok sayıda bilgiyi değerlendirerek yepyeni bir astronomi, dolayısıyla kozmos tablosu sunuyor.
Ditfurth, halihazırda benimsenmiş olan bir evren tablosunun, sonsuz büyüklükteki evrenin milyarlarca galaksisinden birinin (Samanyolu) kenarına rastlayan bir Güneş sisteminin hayata elverişli 3. sıradaki gezegeni unutulmuş ve terk edilmiş, yapayalnız dolanıp durduğu anlayışına dayalı tablonun yanıltıcılığını gözler önüne seriyor. Bir “uzay gemisine” benzettiği Dünya’nın ve gezegenleriyle birlikte Güneş sisteminin, hayata düşman, yaşamaya izin vermeyen, soğuk ve ürpertici bir kozmosun karanlığında sahipsiz olmadığını biliyoruz artık. Bu kitap, evrende en uzak ile en yakın, en büyük ile en küçük arasında kopmaz bağ olduğunu, “dış uzayın” ve ötesinin burada hayatın var olması ve sürmesi için vazgeçilmez katkılar sunduğunu gösteren bir başyapıt.