"Gurur karın doyurmaz derler, doğrudur belki, ama gurur çırağın kamçısıdır bir bakıma. Dayağı, küfrü yedikten sonra hırslanan çıraklara bayılırım – deli gibi yapışırlar ustanın bıçkıda kestiği kalasa. Bir keresinde benim de gözüm dönmüştü, nasıl dönmesin ki – İsmail hayvanından boş yere zılgıtı yemişim, elim ayağım titriyor sinirden. O kısa, bodur ahmak, bıçkıya verdikçe kalasları, ben bütün gücümle asılıyorum, sonunda çaktı manzarayı, o an dokunsa bana, kurulu zemberek gibi boşalacağım üstüne – yok daha neler diyen çıkabilir ama cidden istim üstündeyim. Boynuzlu bücürün tuttuğu kalası şöyle oynatıversem ters yönde, bıçkı kesip atıverecek parmaklarını."
Düşle gerçeğin, kurmacayla hayatın iç içe geçtiği, daha çok da çarpıştığı bir roman Kurşuni. Yazma heveslisi yeniyetme bir bıçkıcı çırağının, artık öbür dünyaya göçmüş olan ihtiyar ustasının vicdanı olmaya soyunduğu bu romanda cinler, periler, kutsal kitap hikâyeleri ve filozof Berkeley de eksik değil.