İlahi bir Ara'yış...
Benlik algısı oldukça bulanık olan Marut Safil, gözlerini Huzur Oteli’nde gayet huzursuz bir ruh haliyle açar. Elbette ki, mutsuzdur. Ve mutsuzluğa katlanmanın yolunun nelerden geçtiği sorusunun cevabını, üzerinde sürekli taşıdığı üç kimliği ve şüpheden ibaret varlığı ile en iyi yine Marut biliyordur. Hele durmaksızın kar yağıyor, saatler gece yarısını geçer geçmez bir tarikatın kimliksiz müritleri ellerinde Smith-Wesson’larıyla diz boyunu aşmış karda şehre dağılıp buldukları her köpeğin kafasına birer kurşun sıkıyorsa. Ve gri bir köpek hayaleti, köpek katillerinin yalnızca yüzlerini parçalıyorsa. Ve her fırsatta bir ayna karşısına geçip “Ben kimim?” sorusuna cevap arayan başta Marut ve diğer kayıp ruhlar umudu, mutluluğu nerede arayacaklarını bilmiyorlarsa.
Ancak, ünlü rüya yorumcusu, aykırı gazeteci ve en mühimi de bir Hurufi olduğu iddia edilen gizemli bir şahsın o “sırlı” dünyasında bütün soruların cevabı mevcuttur. Yüzünde ve vücudunda ilahi harfleri ayan beyan görmekle kalmayıp aldığı her nefeste onları içinde de hisseden bu kişi, ebedi mutluluğa giden yolun yalnız harflerden geçtiğini başta Marut Safil olmak üzere etrafındaki inananlara gösterecek ve beklenen o kurtarıcı, Mehdi olduğuna herkesi inandıracaktır. Çünkü inanmalarını gerektirecek bütün ilahi işaretler tüm açıklığıyla ortadadır.
Edebiyat dünyasının yeni soluklarından Ali Hanbay, bu ilk romanında okuru gerçek ile kurmaca alemin, düş ile hakikatin, mekan ile zamanın iç içe geçtiği; karakterle karakterlerin, suretlerin, ölümlerin ve yazar ile kahramanın yer değiştirdiği büyülü ve girift bir dünyanın kapılarını Ara’lamaya davet ediyor. Fakat biliniz ki, yazarın ve kahramanların kaybolduğu bu labirentte sadece en iddialı okurların yolunu bulabilmesi mümkün olacaktır.