Her şey bir boğulma olayı ile başladı.
Kız kardeşinin ölümünü unutmak için günlerini Agatha Christie romanlarına gömülerek geçiren, on iki yaşında ama büyümüş de küçülmüş bir kız olan Ana, Meksiko şehrinin kalbinin derinliklerinde, etrafını beş evin sardığı güneşli mi güneşli bir avlusu olan Çan Sitesi’nde yaşamaktadır. Yaz tatilinin başında evlerinin bahçesini yeşillendirmeye karar verir ve o toprağı kazıp tohumları ektikçe komşuları da sırayla kendi geçmişlerini kazmaya başlarlar. Hikâyelerinden taşan keder, çocuk sahibi olamama, hastalık, telafi etme çabası gibi dalgaların etkisiyle sırlar ve sorular su yüzüne çıkar. “Karım aslında kimdi?”, “Annem neden bizi terk etti?”, ‘‘Zamanı geri alabilir miyim?”, ‘‘Peki yüzme bilen bir kız çocuğu nasıl olur da boğulur?’’
Son derece özgün, neşeli ve hassas bir tarzda yazılmış olan romanda, Jufresa bizleri de kahramanların hayatına; günümüz Meksikası’nın tuhaf olduğu kadar yürek parçalayıcı, kara mizahi portresini yansıtan, ustalıkla arap saçına döndürülmüş hikâyelerine çekiveriyor.