Varlık özünde, salt maddi olarak algılanan ve sayısallaştırılabilen şeyden ibaret değildir. Zira, yüksek düzeyli bir idrak ve bilgi mertebesinden bakıldığında, varlığın ve hakikatin içkin olandan manevi, soyut ve ruhsal; giderek de Aşkın olan hakikat katlarına doğru kesintisiz bir akış halinde olduğu görülür; hem ‘maddi, bedeni göz’ (basar) ile, hem de ‘ruh ve akıl üstü göz’ (basiret, fuad) ile.. Onun için de varlık ve hakikatin sınırları maddi, nesnel idrakin yetilerini aşkın olup, ayrıca basiret, hayal ve entelektüel kavrayışın konusunu teşkil eder, kaçınılmaz olarak!
Sembolik dil de, ister inanç ve ritüelle söz konusu olsun, isterse sanat ve dilin dünyası; belirtildiği gibi hakikatin ve varoluşsal özün ifade edilişinin en seçkin ve özgün, aynı şekilde estetik ve deruni bir aracını oluşturur. İlahi irfan ve tasavvufun sözcükleriyle belirtmek gerekirse, kabuktan (kışr, exoterique) öze (lübb, esoterique), oradan da nihai hakikat ve varlığa (ipseite divine) yol (sebil, meslek) oluşturan bir bakış ve en önemlisi de bir ‘görüş, rü’yet’ derinliği, seçkinliğidir..
İkinci baskısı yapılan İslam’da Sembolik Dil başlıklı bu kitap da işte, evrensel bir bilgi ve bildirim vasıtası olarak dikkat çeken, her medeniyet, sanat ve inanç sisteminde gözlemlenen ‘sembolik dil ve iletişim’ olgusunu İslam ekseninde vurgulamayı; muhtelif örnekler üzerinden onu açımlamayı gaye edinmiştir. Çünkü İslam Dini ve O’nun temel kaynakları, gerek birey ve toplumla, gerekse objektif alem ile alakalı olsun, hep, müşahhas ve maddi olanın ötesindeki o manevi ve deruni gerçekliğe teveccüh etmiş; bizleri, görünenin ötesindeki saklı ve örtük hakikate yönlendirmeyi hedeflemiştir!