Hava o kadar sıcaktı ki, rayların üzerinde neredeyse kahve çekilebilirdi. Kirişler arasındaki çakılın keskin parıltısı gözü kamaştırırken yolun karşı tarafında olgunlaşmaya başlayan buğday tarlaları alanı yutmuştu. Bunun ötesinde ise köyün kırmızı ahşap evleri kümeler halinde göze çarpıyordu. Bu kümelerin tam orta yerinden bir bayrak direği sivri bir kürdan gibi yukarı doğru yükseliyordu. Dev istasyon binası ovayı bastırır ve etrafındaki çakıllı alanda tozlar küçük sütunlar oluştururken, uçsuz bucaksız ve uzak yeşillikten bir tren yaklaşıyordu. Lokomotifin bacasından süzülen duman bulutları vagonların ardında küçük mantarlar gibi peşi sıra uzuyordu.