Aşk, hayat, ölüm, nefret, kıskançlık, sevgi gibi kelimelerin karşılığı gerçekten sözlükteki kadar mıdır? Yoksa herkes yaşadıklarıyla kendi anlamını kendisi mi verir? Peki ya ışık, karanlık, masa, ayakkabı gibi somut kelimeleri duyduğumuzda hepimizin aklında benzer resimler mi canlanır? Ne olunca değişir kelimelerimizin anlamı? Ya da ne olmayınca?
Bu kitap, işte bu ‘olmayınca’nın peşine düştü. Yaşanmamış bir aşk kelimelere yeni anlamlar verirken, içinden şiirler, romanlar, öyküler, şarkılar, devamlı konuşan teyzeler, hedefine asla varamayacak cümleler geçti.
Aşk’ın, İstanbul’un, Kıyamet’in, Balayı’nın hatta Sözlük’ün bile tanımı değişti. Dilimiz aynı kaldı ama söylediklerimiz başka. Yine de bizi bir yerlerde buluşturacak ortak anlamlarımız vardır belki, kim bilir…