Zordur Torosların içinde kara çadırda yaşamak, Yörük olmak. Yerleşiklerin, yörüklere yaşama hakkını bile çok gördüğü topraklarda hayvancılık yapmak. Devletin şefkati, desteği olmadan hayatta kalmak. Keçi beslemenin bile yasak olduğu dağlarda ekonomik zorunluluklar ile yaşam mücadelesi vermek. Uçsuz bucaksız görünen dağlar arasında yurt tutamamak, barınacak bir yer bile bulamamak. Kendi öz vatanında sahipsiz kalakalmak. Oysa ki Yörükler, bu vatanın öz evlatlarıdır. Uçsuz bucaksız Torosların gönüllü korucularıdır. Eko-sistemin öz parçaları olduğu kadar doğal denge unsurlarıdır. İklim sisteminin vazgeçilmez ögeleridir. Sürdürülebilir Çevre anlayışının doğal takipçileridir. Issız dağlarda yaşam mücadelesini tek başına gerçekleştirebilmek için Geleneksel Ekolojik Bilginin ana kaynağıdır. Ancak anlaşılamamıştır Yörüğün kıymeti. Güneş batmaktadır Yörükler için artık. Konar-göçerlerin son temsilcileri olan Sarıkeçililer, kısıtlanmış alanda yaşam mücadelesi vermektedir. Oysa bu kadim topluluk, Orta Asya’dan günümüze kadar devam eden kültürel değerlerimizi de korumaktadır. El sanatlarından halk hekimliğine, halk baytarlığından geleneksel ekolojik bilgilere sahip olan son göçer topluluk yok olmaktadır. Tarihin derin perdesi aralandığında, çadırdan nasıl imparatorluklar kurdukları da hafızalardan çabuk silinmiştir. Halbuki Hun İmparatorluğu’ndan Göktürk Devleti’ne, Selçuklu İmparatorluğu’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na uzanan nice devletler kurmuşlardır. Yerleşik-Göçebe kavgası arttıkça, köklü devletler yıkılmış, yeniden çadırlarına dönüşler yapmışlardır. Güneş, bugün Yörükler için son kez batmaktadır. Kadim değerlere sahip kültürel birikim yok olmaktadır. Bu kayboluşu tüm insanlık sessizce izlemektedir. Son göçerlerin yaşamını kaybetmesine seyirci kalmak, tüm insanlığın suçu olacaktır.