Düşünce, özel olarak da felsefî düşünce, medeni bir toplum vazgeçilmez öneme sahip bir değerdir. Yeni fikir ve düşünceler üretmeden, yeni bir uygarlık inşası da mümkün değildir. Felsefe, aklın rehberliğinde ve bilimin ışığında gerçekleştirilen sistemli bir düşünce etkinliğidir. Esasen, bilimin gelişmediği toplumlarda felsefenin de yeterince gelişmediğini biliyoruz. Çünkü düşünceyi besleyen ve ayakta tutan en önemli değer bilimdir, bilim zihniyetidir. Bu yüzden İslâm ülkelerinin, felsefî düşünceyle birlikte, bilime ve bilimsel araştırmalara da gereken önemi vermeleri bir zorunluluktur.
İslâm medeniyetinin yükselme döneminde (8.-12. yüzyıllar), felsefî düşüncenin ciddi bir ilerleme kaydettiği bilinen bir husustur. Çünkü bu dönemde Müslümanlar, bilime gereken önemi vermişler ve bilimsel araştırmaları teşvik etmişlerdir. Ancak, 13. yüzyıldan itibaren bilime ve eleştirel düşünceye gereken önemin verilmediğini görmekteyiz. Bu durum, ne yazık ki, 20. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir. Günümüzde de İslâm ülkelerinin durumu, birkaç ülke dışında, pek parlak değildir. Bu nedenle İslâm ülkeleri; bilim, felsefe, sanat, teknoloji vb. disiplinlere gereken önemi vermek zorundadırlar. Çünkü ileri ülkelerle aramızdaki mesafeyi kapatabilmemiz buna bağlıdır. Ayrıca, çağdaş değerlere bağlı ve bilimsel esaslara dayalı bir eğitim anlayışına da ihtiyaç vardır. Bu konulara ciddi anlamda önem verildiği takdirde, İslâm ülkelerinin tekrar bir yükselme dönemine gireceği kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, toplumları yükselten ve ilerleten değerlerdir. Biz bu çalışmamızda, bir toplumda felsefî düşüncenin gelişebilmesi için hangi hususlara önem verilmesi gerektiğini araştırmaya çalıştık.
Bu mütevazı çalışma ile, kendi millî felsefemizin gelişmesine küçük de olsa bir katkıda bulunmak istedik. Takdir, okuyuculara aittir.
Abdullah Aydemir