İdari teşkilatlarını ve kurumlarını sağlam temellere dayandırmış olan devletler tarih sahnesinde uzun süre kalabilmişlerdir. Osmanlı devleti de bunlardan biri olarak hâkim olduğu geniş coğrafyada altıyüz yıldan fazla bir süre birbirinden farklı inanç ve kültüre sahip tebaayı beraberce yaşatmayı büyük ölçüde başaran bir yönetim kurabilmiştir. Hiç şüphesiz bu durum Osmanlı devletinin adlî, idarî ve siyasî alandaki teşkilatçı yapısı ve önceki Türk devletlerinden tevarüs etmiş olduğu geleneklerin tesiri ile hâsıl olmuştur.
Her köklü devlet gibi Osmanlı Devleti de toplumda adaletin tesisine önem vermiş ve gerekli hukukî düzenlemeleri yapmıştır. İslam geleneğinin Osmanlı’ya olan etkisi de göz önünde bulundurulduğunda, İslam hukukunda önemle üzerinde durulan hak ve adl (adalet) kavramlarının Osmanlı devletinde de yerini bulduğu görülür. Bilindiği üzere İslam hukukunda hak tabiri birçok manaya gelmekte ve hukukun alt dallarında da farklı terim anlamlar kazanmaktadır. Hak kelimesinin çoğulu olan hukuk tabiri de kural, kanun anlamında toplumdaki beşerî ilişkileri adalete uygun olarak düzene koyma anlamı taşır. Hukuk sistemlerinin kişilerin hak ve sorumlulukları arasında denge kurma işlevi olduğu varsayılırsa hak tabirinin hukuk telakkisiyle birlikte insanlık tarihi kadar uzun bir arka planı olduğu ortaya çıkar.
Çalışmanın dönemini teşkil eden XVII. yüzyılın, gerek sosyal ve siyasî yapısı gerekse meydana gelen isyanlar ve yaşanan iktisadî zorluklar sebebiyle birçok araştırmacı tarafından “geçiş dönemi” olarak vasıflandırdığı bilinmektedir. 1649-1653 yılları arasındaki Şikâyet Defterlerini kapsayan bu eserde, söz konusu dönemin hukuk ve adalet anlayışının gün yüzüne çıkarılması amaçlanmıştır. Bu sebeple halkın ya da idarecilerin hangi konularda şikâyetlerinin olduğu tespit edilerek Osmanlı devletinde gerek bürokraside gerekse adalet alanında aksayan yönlerin belirlenmesi, dönemin hukuk işleyişini anlamak açısından önem taşımaktadır. Hiç şüphesiz yaşanan gelişmelerin ve değişimlerin incelediğimiz şikâyetlere de yansıdığını belirtmek gerekir.
Şikâyet defterlerine Divan kâtipleri tarafından kaydedilen metinler yerel mahkemelerin kararlarına vâki itirazlardan, birden fazla şikâyet sonucu Divan’a havale edilmiş davalardan, ya da doğrudan Divan-ı Hümayun’da görülmesi gereken şikâyetlerden oluşmaktadır. Kimi zaman reâya1 kimi zaman da görevliler tarafından Âsitâne’ye ulaştırılmış şikâyetler Divan’da incelenerek, bazen gereğinin yapılması bazen de mahallinde görülmeyip doğrudan Âsitâne’ye havale edilmesi ile karara bağlanmıştır. Bu çalışmada şikâyetlerin ışığında dönemin mahkemelerinin işleyişi ve idarecilerin hukuka bağlılıklarının sorgulanması amaçlanmıştır.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm Osmanlı Devleti’nin siyasî ve idarî yapısına ayrılmıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan söz konusu yüzyıllara kadar olan siyasî geleneğine kısaca değinilmiş ve özellikle siyasî yapıyı tehdit eden isyan ve ayaklanmaların sebep ve sonuçları hakkında bilgi verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin temel olarak bürokratik unsurlarına temas edilerek 17. yüzyılın bürokratik işleyişi hakkında kısaca bilgi verilmiştir.
İkinci Bölüm Osmanlı hukukunun genel yapısı ve işleyişi hakkındadır. Özellikle şer’î mahkemeler ve işleyişi, ayrıca yüksek yargıyı ifade eden Divan-ı Hümayun, vezir-i azam divanları tanıtılmış, şikâyetlerin Divan’a hangi yollarla ulaştırıldığı hakkında bilgi verilmiştir.
Çalışmanın son bölümü Divan’a ulaştırılan şikâyetlerin tahlininin yapıldığı ve şikâyetlerin hukuki sonuçlarına yer verildiği bölümdür. Bu bölümde özellikle hangi kurum veya görevliden daha fazla şikâyet edildiği, bu şikâyetlerin çoğunlukla kimler tarafından yapıldığının ortaya çıkarılması amaçlanmış ve söz konusu tasnifler grafiklerle desteklenmiştir. Öte yandan halkın en fazla hangi konularda şikâyeti olduğu tespit edilmeye çalışılmış, şikâyet edilenler hakkında metinlerin sonundaki ceza, tembih ve uyarılar “Şikâyetlerin Hukuki Sonuçları” başlığı altında ayrıca incelenmiştir. Dipnotlarda hükümleri gösterirken verilen kısaltmalarda birinci rakam defter sayfasını, ikinci rakam ise hüküm numarasını ifade etmektedir (A.ŞKT-1, 125/551).
İncelenen şikâyetleri tasnif ederken karşılaşılan zorluklar ve tasnifte esas alınan usul hakkında da bilgi vermek yerinde olacaktır. Öncelikle Divan’a gönderilmiş arz ve mahzarlar birden fazla şikâyet konusunu içerdiğinden, metinler konu bakımından tasnifi hükmün sonunda verilen karar esas alınarak yapılmıştır. Şikâyet konuları, ceza, vergi, arazi, borçlar, eşya, miras ve aile başlıkları altında incelenmiştir. Bu başlıklar içine yerleştirilemeyen azl ve tayin emirleri, ihzar hükümleri, Divan’a gönderilmesi emredilen malları (sevkiyat) ihtiva eden kayıtlar ise “Diğer Hükümler” başlığı altında işlenmiştir.
Şikâyet konuları incelendiğinde Divan’a en fazla şikâyet gönderilen konunun “Görevi Kötüye Kullanma” olduğu görülmüştür. Gerek mülki gerekse kazai alandaki görevlilerin işledikleri kanuna aykırı fiileri kapsayan bu başlık altına vakıf görevlileri dahil edilmemiştir. Vakıflarla ilgili olan şikâyetler ayrıca “Vakıf” başlığı altında tahlil edilmiştir.
Şikâyet eden veya hakkında şikâyet edilenler “Ehl-i Örf”, “Ehl-i Şer’” ve “Reaya” olmak üzere üç kısımda incelenmiştir. Beylerbeyi, sancakbeyi, vezir, gibi idarî alandaki görevliler, sipahi, zaim, cizyedar gibi toprak görevlileri, yeniçeri, subaşı ve vakıf görevlileri ehl-i örf kategorisinde değerlendirilmiştir. Kadı, müderris ve ulema ehl-i şer’ grubunda yer alırken; nakibü’l-eşraf, meşayih ve seyyid olarak anılan grublar “reaya” içerisine dahil edilmiştir.
Gayr-i müslimlerin tasnifinde ise devlet görevinde olanlar ehl-i örf, cemaat içerisindeki dini statüyü ifade eden görevliler (papaz, rahip) diğer halk gibi “reaya” grubuna dahil edilmiştir. 2215 adet şikâyetin doğru tasnif ve tahlil edilebilmesi için gerek şikâyet konularını gerekse şikâyet eden ve edilenleri her defasında farklı bir kategoride saymak ve zabt etmek gerektiğinden, yapılan sayımlarda küçük hataların olabileceği de gözden kaçmamalıdır.
Osmanlı devletinin tümü hakkında, incelenen dönemle ilgili genel bir kanaate varmak için defterlerden başka diğer hukuki kaynakların da gözden geçirilmesinin gerekli olduğu âşikârdır. Bu sebeple dönemin diğer kaynaklarından, mahkeme sicil defterlerinden faydalanılmaya gayret edilmiştir. Öte yandan incelenen şikâyetler imparatorluğun çok farklı bölgelerine ait kayıtları içermesi itibarıyla da genel bir kanaat oluşmasına yetecek bir mahiyete sahiptir.
Şikâyet Defterleri ile ilgili yapılmış ilk kapsamlı çalışma 1984 yılında neşredilen ve 1675 tarihli şikâyet defterinin tıpkıbasımını yaptığı ve yer isimlerinin de verildiği Hans Georg Majer’in Das Osmanische Registerbuch der Beschwerden (Şikâyet defteri) vom jahre 1675 adlı eseridir. Halil İnalcık’ın Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet eserinde yer alan Şikâyet Hakkı ile ilgili makalesi, toplumdaki şikâyet hakkı üzerinde durmuştur. Ayrıca Murat Tuğluca’nın Osmanlıdaki şikâyet mekanizmasını konu edindiği Şikâyet Mekanizması ve İşleyiş Biçimi adlı çalışmasını da zikretmek gerekir. Bunun dışında bazı araştırmacıların çalışmalarında şikâyet defterlerinden faydalandığı görülse de, bu alanda fazla çalışmanın yapılmadığı ve yeni araştırmacıların ilgisine ihtiyaç olduğu aşikârdır.