Romantizim ve Devrim Arasında Bir Yaşam
Bernard Cottret, "Karl Marx iki kez öldü," der. İlk ölümü, yaşam dolu ateşli, Kapital’in yorulmak bilmez yazarı, Engels'in dostu, Jenny von Westphalen'in eşi Karl Marx'ın ölümüydü. İkincisi ise, bir tür "deus ex machina" diyalektik materyalizmle tüm tarihi düzenlemeyi, arada sorulmayanlar da dahil olmak üzere her türlü soruyu yanıtlamayı deneyen bir kişi olarak canlandırılan Karl Marx'ın ölümü.
Antik Çağ'dan Aydınlanma'ya kadar bütün insanlık tarihini yeniden kurgulayan bir kültür adamı, doymak bilmez bir okuma iştahıyla merakını daima canlı tutan, dil öğrenmekten bıkmayan, yorulmaz bir Dante, Shakespeare ve Goethe okuru... Bu kitabın kahramanı olan Marx, her şeyden önce zamanının bir karakteri, tanığı, aktörü ve Cottret'ye göre "sanayi devriminin çağdaşı bir 19. yüzyıl hümanist burjuvası."
Cottret, ölümünden kısa bir süre önce Marx'ın, "Kesin olan bir şey varsa o da Marksist olmadığımdır," deyişine rağmen, tüm doktrinlerin başına gelen "kurucusunun elinden kaçmak" gibi bir talihsizliğe uğradığını düşünerek onu, öfkeleri, zaafları ve hatalarıyla, kanlı canlı bir karakter olarak yansıtmayı amaç edinen bir biyografiye imza atıyor.