Geçmişte olan şeyler geri döner; ısrarla, dilenerek, imalı sözlerle kapımızı çalarlar. Çoğunlukla dudaklarında bir gülümseyiş vardır; oysa insan kanmamalıdır, aldatıcı bir gülümseyiştir o. Ve o arada biz hayatımızı yaşarız, yazarız - bizi menzile doğru sürükleyen bu yanılsamada ikisi de aynı şeydir zaten.
Öyküleriyle okurlarını imgelerle yüklü yolculuklara sürükleyen Tabucchi, kalemini bu kez insan ruhunun kuytularına itilen ve günün birinde şu ya da bu yolla açığa çıkan karanlık yanlara yöneltir. İlk olarak 1991’de yayımlanan Kara Melek öyküleri kötücüllüğü, nefreti, zorbalığı, ihaneti, düş kırıklığını, yalnızlığı ve korkuyu düşsel bir temellendirmeyle, şiirsel bir dille görünür kılar. Öykülerin içinden süzülen “melekler”, yazarın deyişiyle tüm melekler gibi “zorlayıcı yaratıklardır”, onların tüyleri yumuşacık değil, “kısacıktır, diken gibi batar”. Tek tip olmadıkları gibi, barındırdıkları anlamlar da hayatın kendisi gibi çok katmanlıdır. Nasıl ki Tabucchi’nin kurmaca dünyasında şimdi, geçmiş ve gelecek, bu dünya ve “öte dünya” arasındaki sınırlar geçirgense “iyi” ve “kötü”nün de belirlenegelmiş sınırları kayganlaşır, akışkanlaşır... geriye sadece insan ve duyguları kalır.