Franz Kafka, Milena'yla 1920 yılının başlarında tanışmıştır. Aralarında çok samimi bir arkadaşlık oluşmuştur. Kafka'nın günlükleri de arkadaşlıklarının derinliğini gözler önüne sermiştir. Ancak günlükler değil, mektupların ilk kez yayımlanmasıyla duygular gerçek anlamda açığa vurulmuştur:
Bir aşk romanı, duyguların çaresizliği, mutluluk, kendini yok etmek ve alçaltmak.
“Bu korkunç ama korkunçluğuyla bir o kadar derinlere kadar inmeyen mektubu okuduktan sonra, gelişiyle bana verdiği mutluluk için teşekkür etmek çok da kolay değil. Bugün tatil günü, sıradan bir mektup gelmezdi; yarın, yani cuma günü de sizden bir mektubun gelip gelmeyeceği meçhuldü. Yani bir tür boğucu sessizlik vardı ama sizle ilgili olduğu sürece üzüntü vermiyordu. Son mektubunuzda, şezlongda uzanmış bulunduğum yerden karlı tepedeki dağ tırmanıcılarını izlediğim gibi, ne kadar güçlü olduğunuzu izledim. Ve şimdi öğle yemeğinden hemen önce mektubunuz geldi, onu yanıma alabildim, çantadan çıkartabildim, masanın üzerine koyabildim, yeniden çantaya yerleştirebildim; ellerin bir mektupla oynama isteği gibi, insan onları izler ve çocuklar için sevinir.”