Max - Pareto Mukayesesi
İnsanlık tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edebileceğimiz Endüstri Devrimi gibi güçlü bir sosyal devinimi getiren büyük olaylar, tarihte belki ilk defa insanlığı toplumlar halinde birleştirmiştir. Bu birleşme beraberinde büyük bir şehirleşmeyi, mesleki farklılaşmayı, işbölümünü, yeni üretim ve tüketim ilişkilerini, kısaca yeni bir dünyayı getirmiştir. Bu yenidünya kendine özgü kurumları ve bu kurumların şekillendirdiği toplum tiplerini oluşturmuştur. Örneğin Endüstri Devrimi’nin en somut öğesi olan fabrika kurulmuş, onun etrafında bu fabrikada çalışan insanlardan oluşan bir yerleşim birimi ve aynı mekanı, aynı işi ve kısaca aynı sosyal şartları paylaşan insanların oluşturduğu yeni bir bilinç doğmuştur. İşte bu köklü, kitlesel ve ani dönüşümü anlama, anlamlandırma ve genel kurallara bağlama fonksiyonunu o günlerde yeni yeni filizlenmeye başlayan sosyoloji bilimi üstlenmiştir. Aslında bu bilim dalı kökleri itibariyle hiç de yeni değildir. Öncelikle felsefenin oldukça geniş alanında boy gösteren sosyoloji, bu belirsiz ve uçsuz bucaksız alanı sınırlandırmak ve somut, gözlem ve deneye dayanan, mantıksal çözümlemelere imkan tanıyan yeni bir çehre kazanmak ister. Bunu yapmanın tek yolu da çağın getirdiği pozitivist ve evrimci anlayışın da yönlendirmesiyle matematik ve fizik gibi fen bilimlerinin metodolojilerini sosyolojiye uygulamak olmuştur. Öyle ki bu dönem daha önceki entelektüel birikimin sorgulandığı ve yeni sentez ve analizlere ulaşıldığı bir zaman dilimidir. Teknolojinin hızla geliştiği, bilimin hayatın tüm alanlarına hakimiyetini kurduğu ve adeta zamanın önceki yüzyıllara göre baş döndürücü bir hızla döndüğü bu alışılmadık çağ, kendine özgü sosyologlarını da ortaya çıkarmıştır. Bu dönem sosyologları; içinde bulundukları toplumları inceleyerek genel toplumsal kanunlara ulaşmaya çalışmışlar, aynı zamanda diğer toplumların da geniş analizlerini yaparak aradaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyma çabasına girişmişlerdir.
Karl Marx (1818–1883) ve Vilfredo Pareto (1848-1923) biri 1850’lerden sonra gelişmeye başlayan sosyal devlet anlayışının etkisinde kalarak görüşlerini oluşturan, diğeri ise 1914’te başlayan Dünya Savaşı sonrası köklü bir değişim geçirerek farklı bir mecraya doğru akan sosyal trendi bizzat yaşayarak bir öncekinin öngörülerini test etme imkanına erişen iki sosyolog. Her ne kadar benzer olaylara tanıklık etmeseler de 19. Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’nın siyasi ve sosyal konjonktürünün oluşturduğu atmosferi birlikte teneffüs eden bu iki fikir adamı, fikri açıdan birbirini takip eden ve aralarında öncekinin eleştirisine dayalı fikirler bütünün getirdiği ve güçlü bir sebep-sonuç zincirine bağlı bir devamlılıktan dolayı özellikle incelenmiştir.
Çalışmamız içindekiler, giriş ve bibliyografya kısımları dışında üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde inceleme konusu yaptığımız ilk sosyolog olan Marx’ın hayatı, eserleri, düşüncelerinin oluşumuyla beraber kullandığı metodoloji ve temel kavramları içeren sosyoloji anlayışı ve temel sosyal kurumlara ve sosyolojinin temel parametrelerine yaklaşımını değerlendirdik. İkinci bölümde ise sosyolojisini Marx’ın teorilerini çürütme üzerine kuran ve bundan dolayı Marx’ la karşılaştırdığımız ünlü İtalyan sosyologu Pareto’yu, mümkün mertebe kurmaya çalıştığımız paralel başlıklarla tanıtmaya çalıştık. “Karşılaştırma ve Sonuç” başlığını taşıyan üçüncü bölümde bu iki sosyologu başta metodolojik açıdan olmak üzere insana ve topluma bakışları açısından karşılaştırdık. Bu karşılaştırmayı yaparken sosyal yapı, sosyal değişme, sosyal tabakalaşma ve sosyal bütünleşme gibi sosyolojinin en temel parametrelerini ana kriterlerimiz olarak kullandık.