Bu sohbetlerde Krishnamurti, insan sorunlarının derinlerine inmekte, bu süreçte “uzmanlık” ve “insanoğlu” arasındaki en ilginç farkları ortaya koymaktadır. Kendimizi öncelikle uzman, sonrasında insan olarak görüp görmediğimizi sorgulamaktadır. Eğitimimiz bizi genelde, ta çocukluğumuzdan beri fiziksel problemleri çözmeye eğitmiş olması bakımından, bu konuda uzman haline getirir. Beynimiz böylelikle problem çözmeye şartlanır ve aynı mantığı psikolojik alana da taşır ve bu nedenle her duruma, her duyguya çözülmesi gereken korkunç bir problem gözüyle bakar. Problem-çözen zihnin asıl yapısı kendini problem yaratan zihin olarak görememesidir ve bu sebeple problemlerinin sonunu getiremez. Farklı bağlamlarda, çeşitli örnekler sayesinde Krishnamurti tekrar tekrar o büyük anlayışına geri dönmektedir: Hayatta hiçbir şeyi sorun etme.
Krishnamurti çoğunlukla kurmuş olduğu okulların öğretmenlerini işaret etse de kitapta herkes için bir şeyler bulunmaktadır; yeni bir eğitim sistemiyle ilgilenenler, ebeveynler, Vedanta veya Budizm bilgeleri, psikologlar, sıradan dünyalarında yaşayanlar, inanç arayışındakiler…