Ötüken'de kış en şiddetli haliyle bastırmış, hayatta kalma şartlarını zorluyordu. Yüksek tepeler sanki gelinlik giymişçesine beyaz örtünün altına gizlenmiş, eteklerinde
bulunan sık ağaçlar rüzgârın şiddetiyle sağa sola esnerken çıkardıkları gıcırtı sesleriyle sanki birbirleriyle konuşuyorlardı. Düz ovalarda ise sert esen rüzgârın üfürdüğü tipi, neredeyse görmeyi ve yürümeyi imkansızlaştırıyordu.
Her şeye rağmen orası Ötüken'di, Anayurt'tu ve asla vazgeçilebilir değildi.
Börü çakalların pususuna düştüğü zaman nasıl kurtulacağının değil, nasıl öç alacağının hesabını yapar…