Bu kitapla ilgileniyorsanız yakın bir akrabanıza, eşinize, arkadaşınıza veya kendinize manik-depresif psikoz, siklotimi veya bipolar (duygusal) bozukluk teşhisi konmuş olabilir. Belki de sadece böyle bir durumdan şüpheleniyorsunuzdur. Böyle bir teşhisten sonra şuna benzer birçok soru ve düşünce ortaya çıkar: Neden? Neden ben? Şu anda ben, “deli” ya da “üşütük” müyüm? Şimdi ne olacak? Ne yapabilirim? Bu hastalık; çocuklarım, ailem, işim ve arkadaş çevrem için ne anlama geliyor? Hastalık, bir karakter özelliğinin sonucu mu? Belki de kendinizi kızgın, üzgün, çaresiz veya umutsuz hissediyorsunuzdur. Birçok hasta ve hasta yakını bu şekilde hissetmekte ve düşünmektedir. Kendilerini damgalanmış, etiketlenmiş hissederler ve bu hastalığa sadece kendilerinin yakalandığını zannederler. Ancak bu doğru değildir. Birçok insan bu hastalıktan mustariptir. Bu hastalığın farklı biçim ve şiddet derecelerinde nüfusun %4’ü ila 5’ini etkilediğini görürsünüz. Almanya’da yaklaşık 4 milyon, Avrupa’da ise 15 milyon kişi manik-depresif bozuklukla mücadele eder. Tarihteki birçok ünlü bipolar bozuklukta mustariptiler. Vincent van Gogh, Otto von Bismarck, Ernest Hemingway, Robert Schumann, Charles Dickens, Honore Balzac ve Winston Churchill bunlardan sadece bildiklerimiz.