"Korkma Yakup,” dedi babası, “renkleri gör.”
Yakup, bir çingene çocuğu. Yarı Roman, yarı Yeniş. On yaşında bile değil henüz. Ona söylendiği üzere koşuyor, hayatı pahasına koşuyor, durmadan nefes almadan koşuyor... Ayağında ayakkabı niyetine doladığı keten parçaları, bir elinde bir taş, bir elinde küçük bir kutu, koşuyor. Renklere koşuyor. Çünkü öyle demişti babası; korkma, koş ve renkleri gör.
İki dünya savaşı arasında savrulan bir ailenin hikâyesi var Yakup'un Renkleri’ 'nde. Bu ağır ve acı mirası yüklenen küçük Yakup, 2. Dünya Savaşı’nda, bir başına hayatta kalmaya çalışıyor. Avusturya ormanlarında durmaksızın koşuyor; karanlıktan renklere, savaştan umuda sığınıyor.
“Büyüleyici olduğu kadar yürek burkan bir roman.”
– The Times
“Masal gibi bu kitap; güzellik ve umut Hawdon’ın şiirsel anlatımıyla dile geliyor.”
– The Independent
“Çok yetenekli bir yazarı müjdeleyen, harika bir ilk roman.”
– Andrew Miller
“Yakup’un Renkleri beni gözyaşlarına boğdu. Aklımdan çıkaramadığım, hipnotize edici bir şarkı gibi.”
– Sarah Vaughan
“Muhteşem bir anlatım – zamanın durakları arasında savrulan, renklerin sayfalardan taşıp ruhunuza karıştığı bir hikaye. Bu sadece müthiş bir kitap değil, çok da önemli bir roman.”
– Marina Fiorato
“Lindsay Hawdon, çok ham, çok gerçek bir güçle yazıyor. Bu kitap okunmayı hak ediyor.”
– John Humphrys