SET İÇERİĞİ:
• ONSRA 1 – NÂR CİLTLİ
• ONSRA 2 – HÛN CİLTLİ
• ONSRA 3 – KÂM CİLTLİ
• ONSRA 4 – YÂD CİLTLİ
• POSTER
• ŞEFFAF AYRAÇ
• ALINTI KARTI
ONSRA 1 – NÂR
“Affetmeyeceğim.”
“O kadar şey söyledim. Unutacak değilsin zaten…” Söyleyemediğim gerçeklerin yerine yaptığım kabalıkların canını yaktığını, kabullenircesine başını salladı. “Affetme!” diyerek sesli bir nefes verdim. Ardından peşi sıra önüne doğru ilerledim. Hafifçe önünde eğilecek gibi olduğumda, sağ eli sol koluma yapıştı. Ne tam diz çökebildim ne de utancımdan doğrulabildim ama yine de talep etmekten geri kalamadım. “Ama her şeye rağmen burada kal be Hevybanû!” Yüzümden buruk bir tebessüm geçti. Gideceğim demişti. Gidene kadar gözüne gözükmeyeceğim… Aylardır gözüme gözükmekten kaçındığı gibi, gözlerini de ilelebet benden sürgün eylemişti. Yaşattığı sürgün dayanılmaz olduğu için yeni farkına vardığım gönlümden bile vazgeçip; “Tamam yine görmezden gel beni ama burada aldığın nefesleri hissedeyim,” dedim.
Dudağının solu yukarı doğru kıvrıldı. “Seni affettiğim gün…” Ağırca yutkununca kaşlarım çatıldı. “Şehadet haberin bana ulaşsın Alp Aslan!”
ONSRA 2 – HÛN
Toprağı tutmak istedim, toprak altımdan kaydı. Bu öyle bir kaymaydı ki, yüzümden her bir toprak tanesi asice geçerek tenimde iz bıraktı. Kapalı gözlerimin arasında bir görüntü belirdi.
Hevybanû, neşeyle gülümsüyordu ama bana değil... Yanında boncuk gözlü bir kız çocuğu vardı.
“Ölüyorsun, Alp Aslan,” dedi iç sesim. “Ölüyorsun...” İç sesim bile hâlime acır bir şekilde gülümsedi.
“Senin kızın olmaz... Ondan kız çocuğu görüyorsun...”
Ardından o kız çocuğu büyüdü, kırlar arasında kelebek kovaladı. Kovaladığı kelebeğin, babasının ruhu olduğunu bilemeden... “Ölüm Allah’ın emri de Aslan’ım, yolun sonunda Hevybanû’dan ayrılmak olmasaydı...” Bilincim kapanmadan son gördüğüm, zihnimin bana gösterdiği mutlu görüntüler olsun isterdim ama benim naaşım bir hayvan ölüsü gibi bir yere atıldı. Oysaki şehit cenazesine böyle muamele yapılmazdı...
ONSRA 3 – KÂM
“Hevybanû...” dedim iç çekerek. “Gurbetlerden dönüşlerim olsana benim...”
Ne diyorsun, dercesine başını sallayınca yüzümdeki gülümseme genişledi. Başımı geri atıp, karanlık gökyüzüne diktim gözlerimi. Benim göğümde parlayan tek yıldız Hevybanû’ydu, inkâr edemezdim. Başımı tekrar düz bir konuma getirip, acımın kahvesi olan gözlerine odaklandım.
“Evlensen ya benimle?”
Şaşkınlığını gizleyemediği bir tonda “Ne?” dedi.
Oysaki yeni bir şey söylemiyordum. Ardından “Evliyiz ya biz?” diye tüm şaşkınlığıyla kekeleyerek devam etti. “Değil miyiz?” “Öyle değil,” diyerek, dilenircesine boyun büktüm. “Tamamen. Yani tüm yarım kalanlara rağmen, yarınları tam etsen benimle?”
ONSRA 4 - YÂD
“Hâlâ…” dedi ağırca yutkunarak.
“Hâlâ öldürürken çok güzelsin…”
Ölüp bittiği tenimde, yüreğimle can buluyordu. Bulduğu canlarını çoğaltıyor ve kördüğümünü katmerlendirdiği kadar katmerlendiriyordu. Birbirimizde can buluşlarımız günümüzde artık Fransızca tek bir cümleyle özet bulurken, geçmişimizden günümüze gelen her bir vurgusunu Alp Aslan’ın dudakları, tenime yenilemekten erinmediği mühürleriyle yapıyordu...
Eksiklik, birinde eksik kalmak ve aldığın nefesin o olmadan tamamlanmasına imkân tanımamak… Bencil, hastalıklı veyahut biraz da zorbalık içeren bir tanım gibi görülebilirdi ama öyle olmadığını; yaşayan yürekler olarak birbirimizin nefesi olmadan eksik hisseden bizlerin, nefeslerimize bile saygı duyduğumuzu biz biliyorduk. Bizimle birlikte herhangi bir alanda beş dakika dahi duran biri de aradaki saygıya ve gün geçtikte destanlaşan sevgiye bire bir şahit oluyordu. Tek bir can olmaya ant içip bir umut olarak sığındığımız sevdamız, insanların özenebileceği bir yaşam şekli olabiliyordu…