Boyka Asiova, Türkçe yayınladığımız bu ilk yapıtıyla sizleri Balkanlar’ın o büyülü bilinmezlerinde bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculuk sıradan ya da bildiğiniz bir yolculuk değil. Bu yolculuk bildiğinizi sandığınız ama gerçekte bilmediğiniz kültürler arası bir yolculuk. Kitabı bitirdiğiniz de size, “ne kadar çok şeyi” bilmiyormuşum dedirtecek bir yolculuk. Bir adı da Rabiye olan Muşa’nın tanıklığıyla çıkacağınız bu yolculukta tanıyacaksınız Aci Salih’i, Adem’i, Aydın Dinka’yı, Vranitsa’yı ve ötekilerini. Ya da öteki yaşamları.
“Avram Usta Vranitsa’yı beğeniyordu. Ah Tanrım, hem de nasıl beğeniyordu! Onun için ölebilirdi bile. Tesadüfen dükkânı önünden geçişini bir hafta boyunca unutamıyordu. Kadının yürüyüşünden başı dönüyor, elindeki aletler onu dinlemez oluyordu.”
“Faytuşa hatun Türkiye’de iki mezar bırakmış. O zamanlar orada çiçek hastalığı salgını varmış. O yıllarda tedavi edilemeyen bu hastalık sayısız küçücük çocuğu mezara yollamış. Mezar değil. Korkunç hastalığın canalıcı parmaklarını kırmak için her ölen çocuk sıhhiye memurunun emriyle hemen kireç kuyusuna atılıyormuş. Çocuğunun diğer cesetlerle birlikte kireçlikte yanmasına Faytuşa’nın gönlü razı olmamış.” “Zurnaların sesiyle birlikte yüreğine saplanan mermi, basıt bir katil mermi değildi. Çok daha karmaşık, yeni ve bu korkunç zaman diliminde bir an önce bilincine ulaşan bir şeydi. Kimim ben? Niye varım? Neredeyim? Burada mı, orada mı?