Varuna'nın Bin Gözü...
"Tek doğru, tek kural, tek buyruk"un şekillendirdiği hayatlar üzerine...
Oldukça suskun bir yazardan, Melih Ergen'den yeni bir kitap: Varuna'nın Bin Gözü...
Kaybolanları, arayanları, ölenleri, ölmeye teslim olanları, kaçanları, hayal kırgınlarını anlatan kısa ama yoğun bir roman. Birbirlerinin rüyalarında dolaşmaya cesaret edenle re tutulan göz alıcı bir ayna... Ne de olsa, ancak karanlıkta ışır hakikat...
Tadımlık
"Dolaştığı caddelerle sokaklar verevine görünüyordu çünkü yollar parçalanmıştı; insanların yüzleri asıktı çünkü içleri parçalanmıştı; okuduğun bu cümleler anlaşılamazdı çünkü anlam parçalanmıştı ve şimdi anlaşılmaz olan bu cümlelerin arasından göğe doğru yükselen gökdelen, neredeyse yazgılarını bile çatarken bu insanların, bir yandan gölgesi de kentin arka sokaklarını bile kapladığı için, bu yüzden insanlar kendileri olamayıp hep bir başkası kılığında dolaştığından sokaklarda, ?bitmedi henüz? her yanı bir anda kaplayan bu arsız gölge bir karabasan gibi çöktüğü için kentin üstüne, kent de çıldırıyor.. çıldıracak.. çıldırmıştı sonunda! Çünkü üstü görünmez bir tülle kaplı gibi olan bu kentin caddelerindeki bir dizi evlerin-lokantaların-mağazaların, arka sokaklarındaki bakkal-manav-berber-tuhafiyeci-ayakkabı tamircisi derken, gölgesi buralardaki insanların da üstüne çökerek tülü yırtarcasına göğe doğru yükselen gökdelen, tek ve mutlak aklı olmuştu bu kentin: Tek doğru, tek kural, tek buyruk; bir başka türlüsü düşünülemez, tersi olanaksız! Bundan böyle evlerin içinde bile çınlayıp durulan bir ses, üç kez bölüyordu artık zamanı; dört değil üç kez boşalıyordu sokaklar ve üç zamana sığıyordu insan hayatı, gerideyse hep o granit kayalar…"