Bir Türkiye gerçeği: ya çocuksundur ya da gelin... Zeliha'nın hikayesi bize hem çok yakın hem çok uzak,hem çok tanıdık hem çok yabancı..."Bütün mutluluklar birbirine benzer fakat her mutsuzluğun kendine has bir hikayesi vardır." der Tolstoy. Zeliha'nın mutsuzluğunda kendinizden birçok parça bulabilecek, yer yer bu parçalara günlük hayatta nasıl gözlerinizi kapattığınıza dair kendinizi sorgulayacağınız hikayesiyle size soğuk duş etkisi yaratacak.
”Bu uçaklar nereye gider abla?”
“İstanbul’a herhal Mustafa’m. İstanbul diye bir koca şehir var ya, hani öğretmenler de söylerler. İşte oranın bir yanı dağ gibi binalar, üst üste dizilmiş evler, bir yanı da deniz, devasa bir şehirmiş.” diye anlatırdı, okuduklarından aklında kaldıkları kadarıyla. Mustafa’nın masum kara gözleri iyice açılır:
“Essah mı diyon abla, üst üste evler nasıl dururmuş ki, biz de gidelim mi İstanbul’a, bu uçaklara binip?” derdi heyecanla. Kardeşine tatlı tatlı gülümser:
“Gideriz tabi Mustafa’m. Sen iste yeter ki” derdi Onun küçük kalbinde yeşeren umutları kırmamak için Zeliha. Belli mi olur, kendisine nasip olmasa bile belki Mustafa’ya nasip olurdu o koca şehre gitmek; o yarısı deniz, yarısı dağ gibi evlerle dolu koca şehri görmek, kimbilir belki de orada yaşamak...