Bir yanda bombardımanlar, katliamlar, cinayetler, işkenceler, kayıplar, faili meçhuller altında inleyen, acı çeken bir ülke ve insanlar… Öte yandaysa tüm bunlara tanık olan, olaylar hızlandıkça, geliştikçe derin uykulara dalan bir adam! Sanıldığının aksine, mesele kolayca hepimiz suçluyuz demek değil, kaldı ki öyle de değil zaten; mesele önce nasıl tanıklık ettiğimizi ve ardından hangi bireysel siyasi, felsefi, iktisadi ve ahlaki saiklerle katile ortak olduğumuzu anlamaktır… Zira tekerrür eden tarih değil, işte bu(biçim)dur!
Aziz Pavlus’u duyabiliyor musun: Yasa, kâğıda ya da bedene yazılandır, Yasa/Yazı insanı aklayamaz, diyor ey okur! “Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. Tanrı’nın lütfunu geçersiz saymış değilim. Çünkü aklanma Yasa aracılığıyla sağlanabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu.”
Kayıp Şahıslar Albümü’nün yazarı Tayfun Pirselimoğlu büyük bir alegori ve ironi ustasıdır. İlk ve son bölümleri Kayıp Şahıslar Albümü’nün aynı, “ortası” farklı olan bu son romanı Kerr’se hüzünlü, dev bir alegori... Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Türkiye gerçeğinin böylesine ustaca romanlaştırıldığı ve alegorileştirildiği pek az iyi roman vardır Türkçede. İyi okumalar…
-Ahmet ÖZ