Yargı etiği denilince ilk akla gelen ve uluslararası çalışmaların da odak noktasını oluşturan yargı sisteminin üç ayağında yer alan hâkim, savcı ve avukatlara ilişkin kurallardır. Biz de çalışmamızda bu ölçütü göz önüne aldık. Ancak belirtmek gerekir ki yargılama sürecinde değişik düzeylerde yer alan kalem personeli, bilirkişiler ile yargıya ve yargılamaya hizmet eden kolluk görevlileri için de etik düzenlemeler bulunmaktadır.
Konunun, ülkemizde uluslararası kurumlar ve ulusal mercilerimizin işbirliği projeleriyle oluşturulan mevzuat boyutu, uluslararası alandaki ve karşılaştırmalı hukuk düzenlerindeki gelişmelerle yakından ilgili olup ulusal belgeler ile uluslararası ve karşılaştırmalı hukuktakiler arasında büyük benzerlik söz konusudur. Bu durum konuya karşılaştırılmalı bakılmasını ve bu alandaki gelişmelerin izlenmesini özellikle gerekli kılmaktadır. Ancak hukukun başka alanları gibi yargı etiği konusunu da son zamanlarda Batı”da ve uluslararası alanda birdenbire ortaya çıkmış bir kavram ve kurum olarak görmek eksik bir bakış olur. Bu nedenle konunun güncel boyutuna olduğu kadar tarihi kökenine ve gelişmelerine de karşılaştırmalı biçimde ve medeniyet perspektifini ihmal etmeksizin bakmak önem taşımaktadır.
Yargı etiğinin özü her yerde aynı olan insan doğasından kaynaklanır, İ.Ü Hukuk Fakültesinde hukuk felsefesi dersini aldığım rahmetli hocamız Vecdi Aral, hukuku “adaleti gerçekleştirmeye yönelik bir toplum düzeni” olarak tanımlar ve etik değerlerin hukukun vicdanı ve ruhu olduğunu belirtir. Dolayısıyla hukukçu ancak etik değerlere uygun davranışıyla hukukun vicdanı ve ruhu ile temasa geçmek suretiyle, onun amacı olan adaleti ve somut olay adaletini (hakkaniyeti) ger- 8 Önsöz çekleştirebilir. Bu nedenle de, hiçbir toplum ve medeniyet, adalet ve onu gerçekleştirecek hukuk arayışının, dolayısıyla yargı etiğiyle ilgilenmenin dışında kalmamıştır ve kalamaz.
Batı hukuku geleneği, Batının günümüzdeki çok boyutlu üstünlüğüne bağlı olarak çok fazla akademik çalışmalara konu olduğundan, tüm dünyada daha iyi bilinmekte ve tanınmakta, ayrıca evrensellik tekeli iddiası ile uluslararası hukuk üzerinden hemen hemen bütün ulusal hukukları etkilemektedir. Ancak, dünya üzerinde gerçek anlamda bir uluslararası işbirliği için her alanda olduğu gibi hukuk alanında da her bir hukuk sisteminin/geleneğinin ve tüm milletlerin hukuk birikiminin değerlendirileceği bir anlayış ve uygulamaya ihtiyaç vardır.
İslam medeniyetinde, çok erken dönemlerden itibaren hukukçu yazarlarca, gerek müstakil olarak gerekse hukuk eserlerinin bir bölümü olarak, “Edebu’l-Kâdî “ yani “Yargıç Etiği” adı altında eserler kaleme alınmıştır. Bunlarda hâkimin yargılama esnasında uyması gereken ilkeler ve davranış kuralları incelenmiştir.” Bu gelenek Osmanlı Türkiyesi’ne “Hâkimlik Adabı” (Adab”ul Kadı) olarak intikal etmiş, zamanla geliştirilmiş ve Mecelle”ye alınarak modern anlamda yasal dayanağa kavuşturulmuştur. Bu geleneğin eserleri ve düzenlemeleri incelendiğinde, kavramın içerik ve amaç olarak günümüzdeki “Yargı Etiği” kavramına karşılık geldiği açık bir şekilde görülmektedir. Nitekim 2019 tarihli “Türk Yargı Etiği Bildigesi” de yer yer bu birikime atıf yapmaktadır.